Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11898 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 896 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İSTANBUL 17. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/04/2013NUMARASI : 2004/89-2013/186Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, davalılar İbrahim, Serkan, Erkan ve Sibel hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, davalı Nail bakımından davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.10.2015 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ...................... ile temyiz edilen davalı N.. Y.. vekili Avukat ....................... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı İ.. Y.. vekili Avukat, dahili davalı E.. Y.., dahili davalı S.. Y.., dahili davalı SE.. Y.., Müdahil: Ayçoka İnşaat Taah. Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti. gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi..................... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni ile açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakanı Ramazan'ın kayden maliki olduğu çekişme konusu 112 ada 11 parsel, 113 ada 1 parsel ve 114 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarda müdahil şirket ile yapılan 18.08.2003 tarihli gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında %65 payını anılan şirkete devrettiğini, kalan paylarının dava dışı vekili Ali Osman tarafından, murisin ölümünden hemen önce, muris kendisini bilmez halde iken 12.11.2003 ve 13.11.2003 tarihlerinde davalılara satış suretiyle devredildiğini, kardeşleri olan davalıların kendisinden mal kaçırdığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiş, yargılama aşamasında dava dışı vekil tarafından dava konusu taşınmazlarda pay temlik edilen Serkan, Erkan ve Sibel'in de davaya dahil edilmesini talep etmiş, aşamada davalılar İbrahim, Serkan, Erkan ve Sibel hakkındaki davasından feragat etmiştir.Davalılar İbrahim ve Nail, dava konusu devirlerde mal kaçırma kastı bulunmadığını, murisin mirasçıları arasında mal paylaşımı yaptığını, davalıya öncesinde bedelini murisin ödediği bir adet taşınmaz alındığını, dava konusu taşınmazlarda yapılacak bağımsız bölümlerden davacıya da pay verildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Feri Müdahil, dava konusu taşınmaz üzerindeki tedbirin kaldırılmasını istemiştir.Mahkemece, davalılar İbrahim, Serkan, Erkan ve Sibel hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, murisin mal kaçırma kastının ispat edilemediği gerekçesiyle de davalı Nail bakımından davanın reddine karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak hâkime aittir. Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriği ve dayanılan deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının muris muvazaası hukuksal nedenine değil vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; 818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1. maddesi) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; mahkemece vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni yönünden bir inceleme ve araştırma yapılmamış, uyuşmazlık muris muvazaası olarak kabul edilmek suretiyle sonuca gidilmiştir. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından araştırma ve inceleme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 15.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.