Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11855 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 9590 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : IĞDIR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/03/2014NUMARASI : 2013/697-2014/401Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .....'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, davalı ile kardeş olduklarını, mirasbırakanları M. D. 'ın ölümüyle geride davanın tarafları ile dava dışı anneleri Zero ve kardeşleri Kasım'ın kaldığını, M. D. 'ın tüm mirasçılarının 25.07.2007 tarihinde tapu sicil müdürlüğünde hazır bulunarak M. D. adına kayıtlı 409, 774, 775, 776, 777, 814, 816, 1803 ve 1807 parsel sayılı taşınmazlarda intikal yaptırdıktan sonra 409, 775, 776, 777, 814, 1803 ve 1807 parsel sayılı taşınmazlardaki payların davalı, 774 parseldeki payın dava dışı Kasım, 816 parselin ise 1/3'er pay itibariyle davacılar ile anneleri Zero adına tescili yönünde taksim yaptıklarından söz edilerek 409, 814, 1803 ve 1807 parsellerin tamamı, 775, 776 ve 777 parsellerin ½ payının davalı adına, 774 parselin dava dışı Kasım adına, 816 parselin ise 1/3'er pay itibariyle adlarına ve dava dışı Zero adlarına tescil edildiğini, 816 sayılı parselin aynı gün davalıya temlik edildiği, mirasbırakan M. D. adına kayıtlı anılan parsellerin tüm mirasçılar adlarına intikallerini yaptırmak istediklerini, ancak okur yazar olmadıklarından davalının kendilerini kandırarak taşınmazlardaki paylarının tamamının temlikinin sağlandığını ileri sürerek, hileli yollarla temliki sağlanan taşınmazların tapu kayıtlarının iptalini ve payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından temyizi üzerine Dairece," öncelikle davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, bu yönde davacıların çekişme konusu taşınmazlar hakkında 25.07.2007 tarihinden bu yana tapu sicil müdürlüğü ve ilçe tarım müdürlüğüne başvuruda bulunup bulunmadıklarının anılan müdürlüklerden sorulması, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, taraf delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, ondan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; tüm mirasçıların katılımıyla yapılan miras taksim sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olmasının yeterli olduğu, paylaşımda azlık çokluk ilkesinin uygulanmayacağı, paylaşımdaki oransızlığın tek başına temlikin hileli olduğu sonucunu doğurmayacağı, kaldı ki, BK 28/1.( TBK'nın 36/1.maddesi) Maddesi gereğince hilenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde ileri sürülmesi gerektiği, davacıların hileyi öğrendikleri tarihi net olarak açıklamadıkları, dolayısıyla hilenin süresinde ileri sürülmediği kanaatine de varıldığı" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; hile, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/l. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1.) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Gerçekten de, hile iddiasına dayalı olarak açılan iptal ve tescil davasının dinlenebilmesi için davanın hak düşürücü süre içinde açılması gerektiği kuşkusuz olup hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece, davanın her aşamasında tarafların ileri sürmesine gerek kalmadan re'sen gözetilmesi gerektiği açıktır. Somut olaya gelince, temlikin 25.07.2007 tarihinde gerçekleştirildiği, eldeki davanın 19.11.2009 tarihinde açıldığı, davacıların ise hileli işlemi 2009 yılı içinde öğrendiklerini ileri sürerek bu iddialarını ispat için tanık dinlettikleri, davacı tanıklarının, davacıların 2009 yılının 7. veya 8. Aylarında yerlerini ekmek isteyince davalının müdahalesi üzerine devir işlemini öğrendiklerini bildirdikleri dosya kapsamı ile sabittir. O halde, bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, rızai taksim yaptıkları zannı ile davacıların iradesi sakatlanarak hile ile resmi akit yapılmasının sağlandığı, bir başka ifadeyle, davacıların kardeşi olan davalı Hatem'in hileli davranışları nedeniyle dava konusu yerlerin temlikinin sağlandığı sonucuna varılmaktadır.Diğer taraftan; BK'nin 31/1 (TBK'nin 39.) maddesindeki 1 yıllık sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı, öğrenme tarihinin işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabileceği, bir başka ifadeyle işlem tarihinde farkedilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacı tarafın öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacıların hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca; davacıların dava konusu taşınmazlardaki pay temlikinin hile ile illetli olduğunu 2009 yılının yaz aylarında öğrendikleri iddiasını tanık beyanları ile kanıtladıkları, bunun aksinin davalı tarafça kanıtlanamadığı, bu durumda davanın süresinde açıldığı ve hile olgusunun da ispatlandığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.