Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11836 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 11428 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : MURADİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/06/2005NUMARASI : 2000/79-2005/79Taraflar arasında görülen davada;Davacı, çekişme konusu taşınmazların 30.5.1973 tarih 85 nolu tapusu kapsamında kaldığı halde afet kadastrosunca davalı Hazine adına tesbit edildiğini, ancak taşınmaza afet konutu yapılmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR- Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacının dayandığı tapu kaydının Muradiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.1054 tarih 1953/109 Esas, 1954/47 sayılı Hazinenin de taraf olduğu kesinleşen tescil hükmü ile oluştuğu ve tescil haritasının bulunduğu, daha sonra pay satışları ile taşınmazın paylı mülkiyet haline geldiği ve paydaşlar arasında 17.5.1973 tarihinde yapılan rızai taksim ile taşınmazın dörde ayrıldığı ve müfrez 4 ayrı parselin meydana geldiği ve ayrı ayrı sicil kayıtlarının oluştuğu, bu yerde 7269 sayılı yasa hükümleri uyarınca 1977 tarihinde yapılan Tabii Afet Kadastrosunda, kök tapunun gayri sabit (değişir) sınırları ihtiva ettiği gerekçesiyle miktar kadar yerin 88 ila 91 parseller olarak kayıt sahiplerine bırakılarak miktar fazlası olduğu benimsenen kısmının 13 parçaya ifraz edilerek Hazine adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.Öte yandan, tescil ilamının lehdarı olduğu anlaşılan A...tarafından Hazine ve Çiçekli Köyü Muhtarlığı aleyhine Muratlı Asliye Hukuk Mahkemesinde miktar fazlası olduğu kabul edilmek suretiyle Hazine adına yazılan yerler hakkında tescil ilamına dayanılarak açılan iptal ve tescil davasının takipsiz bırakıldığından 2000/9 Esas ve 2000/45 sayı ile açılmamış sayılmasına karar verilmiştirBilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur.Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip,doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa,ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi,ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan,dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi;gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur. Ayrıca, aynı temel (kök) tapudan ayrılmış (ifraz) tapu kayıtlarının uygulanmasında, öncelikle temel tapuya yöntemine uygun biçimde kapsam belirlenmesi, daha sonrada saptanan bu kapsam içerisinde ayrılan ( ifraz edilen) tapuların yerlerinin bulunması zorunludur. Başka bir anlatımla temel tapunun sınırları arazi üzerinde bir kuşkuya yer bırakmı- yacak biçimde tesbit edilmeden, bu sınırların konumları ve niteliklerine göre temel tapuya bir kapsam tayin etmeden, ayrılan tapuların nereye ait olduklarının ve kapsamlarının, tam ve doğru olarak açıklığa kavuşturulmasına olanak yoktur. Ayrılan tapuların temel tapunun kapsamı içerisindeki yerleri belirlenirken de; ayırma (ifraz) işlemi zemine uygulama olanağı bulunan bir haritaya bağlanmışsa, kapsamlarının Medeni Kanunun 645 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddeleri uyarınca haritalarına değer verilerek bulunacağı kuşkusuzdur. Ayırma (ifraz) haritaya dayanmamakla birlikte zeminde sınırlar gösterilmek suretiyle yapılmış ise, bu sınırların yerel bilirkişi ve tanık sözleriyle saptanması, varsa ayırmaya ilişkin işaret ve bulgulardan, o tarihten beri süregelen zilyetlik durumlarından yararlanılması, yapılan uygulamanında, tapu fen memuru yada kadastro mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişiye düzenlettirilecek krokiye; denetimi ve infazı sağlayacak biçimde yansıtılması gerekir. Somut olaya gelince; gerçekten de, davacının dayandığı kök tapu kaydının Hazineninde taraf olduğu tescil ilamı ile oluştuğu haritasının bulunduğu sabittir. Ancak, önceden açılıp takipsiz bırakılan ve açılmamış sayılmasına karar verilen davanın yargılaması sırasında kurulan hükmün Dairece, tescil haritasının uygulama yeteneğine haiz olmadığına değinilmek suretiyle bozulduğu görülmektedir. Esasen, bu olgu mahkemeninde kabulündedir. Buna göre, mahkemece çekişme konusu yerlerin tapunun sınırlarına göre kapsamında kaldığı benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğru ise de, tescil ilamı ile oluşan sicil kaydı kapsamının paydaşlar arasında taksime tabi tutulduğu ve 4 parça olarak ayrı ayrı sicil kayıtlarının oluşturulduğu sabittir. O halde, paydaşlar arasında taksimle benimsenen kayıt kapsamının kayıt maliklerini bağlayacağı tartışmasızdır. Başka bir anlatımla, paydaşların düzenledikleri ve kabullerinde olan tapuya yansıyan taksime ilişkin haritanın mahkemece yerine uygulanmak suretiyle kapsamının belirlenmesi, çekişme konusu yerlerin bu kapsamda kalıp kalmadığının saptanması zorunludur.Oysa, mahkemece bu yönde bir uygulama, araştırma ve inceleme yapılmış değildir.Eksik tahkikatla yetinilmek suretiyle, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 5.12.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.