MAHKEMESİ : ÜSKÜDAR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/07/2009NUMARASI : 2007/140-2009/186Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalılardan Ş. ve A. ile çekişme konusu 3 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduklarını, taşınmazın tamamının davalılar tarafından kullanıldığını ileri sürerek, paya vaki elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davalı A. yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar Ş., A., N. U. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .....'nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davalı A.yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden ise, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3 parsel sayılı taşınmazın davacı ile davalılar Ş. ve A. adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, diğer davalılar N. ve A.'in paydaş Ş.'nin çocukları olup, kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının olmadığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan payda??, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti Ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazda tüm paydaşları bağlayan bir taksim sözleşmesinin bulunmadığı gibi fiili kullanma biçiminin de oluşmadığı, taşınmazdaki üç katlı binanın en üst katının boş olduğu, diğer katların ise, davalı Ş. ve çocukları olan N.ve A. tarafından kullanıldığı görülmektedir. Öyle ise, davalı N. ve A. hakkındaki davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Ne varki, binanın en üst katının boş olduğu, davalı A. hakkında taşınmazı kullanmadığı ve elatmasının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin karar davacı tarafından temyiz edilmediğine göre, taşınmazda davacının payına karşılık çekişmesiz olarak kullanabileceği bir yerin varlığı sabittir. Bu durumda, davacı yönünden intifadan men olgusunun gerçekleştiğinden sözedilemez.Hal böyle olunca, paydaş davalı Ş.yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalı Ş. temyiz itirazları bu nedenle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.