Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11759 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 9955 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ: BURSA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 14/06/2006NUMARASI: 2004/452-273Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki bulunduğu ..ve ..parsel sayılı taşınmazları bakmak bahanesi ve hile ile kızları tarafından satın alındığını, sonra kendisine bakmadıklarını, taşınmazların daha sonra davalıya satıldığını, kızlarına satış yaptığı tarihte ehliyetsiz olduğunu ileri sürüp, davalı adına olan kaydın iptali ile adına tesciline ya da raiç değerinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, taşınmazları E...ve B...A...’tan 45.000.000.000 TL bedelle satın aldığını, davacıyı tanımadığını.belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının kızlarına satış yaptığı tarihte tasarruf ehliyetine sahip olmadığını, bu nedenle tescilin yolsuz olduğunu, davalının kötü niyetli olduğu iddia edilmemiş olsa bile davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile davanın kabulü ile taşınmazların davacı adına tesciline karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi ’nın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu ...ve ...parsel sayılı taşınmazların davacıya aitken, 22.03.2004 tarihli akitle kızları B...ve E...A...a; onlar tarafından da 07.07 2004 tarihli akitle davalıya satış yoluyla temlik edildiği görülmektedir.22.03.2004 tarihli temlikin, davacının ehliyetli olmadığı, tasarruf ehliyetini taşımadığı bir anda gerçekleştiği dosyada bulunan Adli Tıp Kurumunun 31 Mart 2006 tarihli rapor kapsamından anlaşılmaktadır. Sözkonusu işlemin ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz olduğu sabittir.Ancak taşınmazın son kayıt malikine temlikinde adı geçenin iyiniyetli olması halinde TMK nun 1023 . maddesi koruyuculuğundan yararlanması gerekeceği muhakkaktır.Bilindiği üzere hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olayda ise; davalı kayıt maliki T....E...ün edimininde iyiniyetli olmadığı kanıtlanmış değildir.Hal böyle olunca, onun yönünden davanın reddedilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,27.11.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.