Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 11738 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 9980 - Esas Yıl 2007
MAHKEMESİ : MERSİN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/05/2007NUMARASI : 2006/596-2007/274Taraflar arasında görülen davada;Davacı, maliki bulunduğu 4 ve 5 parsel sayılı taşınmazlara davalının sulama havuzu ve sera yapmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım istemiştir.Davalı, Hazineye ait taşınmaza iyiniyetle sera ve havuz yaptığını, ecrimisil ödediğini belirterek davanın reddini savunmuş, taşınmaza getirdiği humuslu toprağın bedelinin tahsilini talep etmiştir.Mahkemece, davalının müdahalesi keşfen saptandığından elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, sera ve havuzun kaldırılmasının fahiş zarar doğuracağı ve davacının temellüke yanaşmadığı gerekçesiyle yıkım isteğinin reddine karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davalının Hazineye ait taşınmazı ecrimisil ödemek suretiyle tasarruf ederken, yaptığı seranın bir bölümünün ve sulama havuzunun tamamının davacı adına kayıtlı komşu 5 numaralı imar parseli içerisinde kaldığı ve müdahalenin haklı ve geçerli bir nedene dayanmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemenin, müdahale olgusunu benimsemek suretiyle davalının elatmasının önlenmesine karar vermesi doğrudur. Davalının temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak, fahiş zarar doğuracağından ve temellüke de yanaşılmadığından bahisle yıkım isteğinin reddedilmesinde aynı isabetin bulunduğu söylenemez.Hemen belirtilmelidir ki, Yasa’da "yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanı sıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak, Medeni Kanunun 722/2. maddesinin uygulanmasında meydana getirilen yapının korunması hususundaki genel yararın göz ardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Ne varki, yapının davacı arsa sahibi yönünden de (subjektif olarak) değerlendirilmesi ve hak (yarar) dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir. Öte yandan, kural olarak yıkımın aşırı zarar doğurup doğurmayacağının takdiri hakime aittir. Hakim takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin yada bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerinden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden (fahiş zarar-aşırı zarar doğup doğmayacağı yönünden) hakimi bağlamaz. Değinilen ilke, uygulamada kararlı bir şekilde ifade edilmiş ve benimsenmiştir. (H.G.K.20.3.l996 tarih l996/l-40 esas,l996/l77 karar; 24.4.l996 tarih,l996/l-l54) Somut olayda, çekişmeli muhdesatın bilirkişilerce belirlenen değerleri ekonomik koşullara göre dikkate alındığında, yıkımda aşırı zarar doğacağından söz etme olanağı bulunmadığı gibi, arsa vasıflı imar parseli maliki davacı yönünden subjektif bir yarar sağlayacağını düşünmek de mümkün değildir.Hal böyle olunca, yıkıma da karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.12.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.