Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, davalı ile paydaş oldukları 110 ada 48 parsel sayılı taşınmazın davalı tarafından 18 yıldır kullanıldığını, kendilerinin kullanımına da engel olduğunu ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteminde bulunmuşlardır.Davalı, taşınmazdaki evi kullandığını arsayı kullanmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, dava açıldığı tarihte davalının tapuda malik olduğu, Mahkeme kararının dava açıldıktan sonra kesinleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Selda Özer'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.KARARDava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın dava tarihinde kayden davalıya ait iken aynı yer Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/74 E. 2006/114 K. sayılı dava dosyasında, 12.08.1999 tarihinde davacılardan L…… tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasının 04.07.2006 tarihinde kabul edilerek 09.07.2007 tarihinde kesinleştiği ve böylece kadastro tespiti sırasında davalı İbrahim üzerine yazılarak oluşan çap kaydının iptaliyle Çandır Sulh Hukuk Mahkemesinin 27.06.1995 tarih ve 1995/29 E. 1995/39 K. sayılı kararı gereğince 1/4'er hisse olmak üzere mirasçı olan davacılar L…… ile M……ve davalı İ…… ile dava dışı Ü…… adına tesciline karar verildiği ve taşınmazda hükmen davacıların paydaş kılındığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, kadastro tespitinin davalı adına yapılmış olmasının yanlışlığı anılan karar ile tespit edilmiştir. O davada dayanılan sebebe bağlı olarak kurulan hüküm inşai olmayıp açıklayıcı niteliktedir. Yani çekişme konusu taşınmaz her nekadar tespit ile İ…… adına yazılmışsa da İ…… taşınmazda şeklen malik olup, taşınmazın mülkiyetinin davalıya geçtiği kabul edilemez. Öyle ise, davacıların baştan itibaren taşınmazda pay maliki olacakları kuşkusuzdur. Buna göre dava tarihinde sicil kaydının İbrahim üzerine olması neticeye etkili değildir. Ayrıca, iptal ve tescil davasının eldeki davanın açılmasından sonraki tarihte kesinleşmiş olması da keza neticeye etkili değildir. Öyle ise, mahkemece yanılgılı değerlendirme ile davacıların dava tarihi itibarıyla taşınmazda malik olmadıkları gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmesi doğru olmadığı gibi, davacı L…… davanın devamı sırasında 16.09.2007 tarihinde öldüğü, verasete esas olacak şekilde nüfus kaydı getirildiği halde mirasçılarının HUMK'nun 73. maddesi hükmü uyarınca tebligat yapılarak taraf teşkilinin sağlanmaksızın neticeye gidilmiş olması dahi doğru değildir.Öte yandan kabul tarzı itibarıyla 29.04.2008 tarihli celsede davacı M…… yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği halde hükümle M…… hakkındaki davanın reddine karar verilmiş olması da isabetsizdir. Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanarak işin esasının incelenmesi hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.