Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1169 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 10477 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ : MARMARİS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/04/2005NUMARASI : 2004/224-214Taraflar arasında görülen davada;Davacılar,miras bırakana ait taşınmazların intikalinin yapılıp hukuki ihtilafların çözüme kavuşturulması için davalı Gayrimenkul Değerler A.Ş. ile 09.04.1993 tarihinde protokol tanzim edip şirketin yönetim kurulu başkanı davalı M..K.Ç..a vekaletname verdiklerini,vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak 85 parça taşınmazı yakınları ve tanıdıklarına muvazaalı satışlar ile temlik ettiğini ileri sürüp vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Bir kısım davalılar,iddiaların doğru olmadığını,protokol gereğince hareket ettiklerini belirtip davanın reddini savunmuşlar,bir kısım davalılar ise,taşınmazları sulh yolu ile,hükmen ve 3.kişilerden satış yoluyla edindiklerini belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Bir kısım davalılara ise,dava dilekçesi tebliğ olunmamıştır.Mahkemece,sözleşmeye taraf olan davacıların muvazaa iddialarını yazılı delille ispat edemedikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar,davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla,tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Davacılar, öncesinde miras bırakanları H..adına kayıtlı taşınmazların kadastro tespitleri sırasında çıkan hukuksal sorunların çözümü konusunda davalılardan Gayrimenkul Değerler T.A.Ş ve M..K..ile anlaştıklarını; bunun için aralarında noterlikçe 9.4.1993 tarihinde protokol düzenlendiğini; buna bağlı olarak davalı M..e vekaletname verildiğini; ancak davalı şirket ile davalı M.. vekaletnamedeki yetkileri davacılar yararına kullanmadıklarını; oluşan parselleri düşük bedellerle diğer davalılar ; yakınlarına satış biçiminde temlik ettiklerini ileri sürerek, iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Mahkemece, muvazaa iddiasını yazılı delille kanıtlaması gerektiğinden sözedilerek dava reddedilmiştir.Oysa yukarıda özetlenen iddianın içeriği ve mahiyeti itibariyle protokol ve vekaletnamede devredilen yetkilerin vekil edenin yararına aykırı biçimde kullanıldığı bildirildiğine göre, olayda muvazaa değil; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı kabul edilmelidir.Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda, davacıların hangi davalılara karşı, hangi parseller için dava açıldığı açıklanmamış; bu yolda bir değerlendirme de yapılmamıştır.Hal böyle olunca, öncelikle, davacılara hangi parselleri dava ettiklerinin açıklatılması; iptal ve tescili istenen taşınmazların dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğunun anlaşılması durumunda, o kişiler aleyhine dava açılması konusunda davacıya imkan tanınması dava açıldığı takdirde eldeki dava ile birleştirilmesi; dosyada mevcut protokol, vekaletnameler ve her türlü delil ile taraflarca ibraz edilecek delillerin toplanması; yukarıdagösterilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi; vekil ile alıcıların el ve işbirliği içerisinde hareket edip etmediklerinin davacıları zararlandırma amacıyla işlem yapıp yapmadıklarının kesin biçimde ortaya çıkarılması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA,peşin harcın temyiz edene geri verilmesi 8.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.