MAHKEMESİ : MANAVGAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 20/02/2007NUMARASI : 2006/598-2007/93Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, çekişme konusu 110 (yeni 322) parsel sayılı taşınmazda paydaş olduklarını, bu yere davalıca ekilip dikilerek müdahale edildiğini ileri sürerek,el atmanın önlenmesi ve seranın sökülmesi isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, taşınmazda hakkı olduğunu bildirerek karşı dava ile davacıların murisi R.. D...’tan payını harici satımla aldığını, davacıların hakkının kalmadığını ileri sürerek, anılan payın adına tescilini istemiştir.Mahkemece, elatmanın önlenmesi isteminin reddine; karşı davanın kabulüne dair verilen karar, Dairece “...Davacıların 110 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduğu, davalının kayıttan kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı,davalının çekişmeli taşınmaza müdahale ettiğinin belirlendiği,davalının davacıların miras bırakanı R....nin payını 13.3.1965 T.li senetle tapu dışı satın aldığı, resmi şekilde yapılmayan satışların geçerli olmayacağı, ancak kişisel hak sağlayacağı,davalı yararına hapis hakkı tanınmak suretiyle davalıların mülkiyet hakkına değer verilerek elatmanın önlenmesi ve yıkıma;karşı davanın ise reddine karar verilmesi gerektiği...”gerekçesi ile bozulmuş; mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda karar verilmiştir.Karar, davalı( karşı davacı) tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.-KARAR-Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım, karşı dava haricen satın almaya dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.Daha önce asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne dair mahkemece kurulan hüküm, Dairece; "... çekişme konusu 322 parsel sayılı taşınmazda davacıların paydaş oldukları, davalının taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, ancak, davacıların miras bırakanı R...den haricen aldığı pay nedeniyle davalının taşınmazı kullandığı, buna göre harici satın almanın Türk Medeni Kanununun 706, 2644 Sayılı Tapu Kanununun 26. ve Borçlar Kanununun 213.maddesi hükmü karşısında taşınmazdaki haricen satın alınan payların mülkiyetinin nakli sebebi sayılamayacağı, ancak, harici satış bedelinden kaynaklanan kişisel hak nedeniyle davalı lehine hapis hakkı tanınmak suretiyle asıl davanın kabulünün gerektiğine" değinilerek bozulmuş olup, mahkemece bozma kararına uyulmak suretiyle kararda işaret edildiği şekilde karşı davanın reddine, asıl davanın kabulüne karar verilmiştir.Gerçektende, tapulu taşınmazın resmi olarak yapılmayan satışına mahkemece değer verilmeyerek ve yapılan satışın Türk Medeni Kanununun 677.maddesi kapsamında kalmadığı gözetilmek suretiyle karşı iptal ve tescil davasının reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne ilişkin davalının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Ancak, dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu müfrez 322 parsel sayılı taşınmazın öncesini teşkil eden 110 sayılı parselin paylı mülkiyet üzere bulunduğu ve tarafların da paydaş oldukları, tüm paydaşların katılımıyla gerçekleştirilen taksim sonucu müfrez parsellerin meydana geldiği ve çekişme konusu 322 parselinde ifrazen oluştuğu, taraflara ve dava dışı kişilere 110 parseldeki paylarına karşılık olmak üzere dava konusu 322 sayılı taşınmazın bırakıldığı ve 16.5.1991 tarihinde de sicil oluştuğu, öte yandan taşınmazda davacılardan M... A...'ın halen paydaş olduğu diğer davacı M...oğlu H....D.. payının ise M..1.Asliye Hukuk Mahkemesinin derecattan geçerek kesinleşen 17.3.1992 tarih, 1988/180 Esas, 1992/54 sayılı kararı ile iptal edilerek, dava dışı kişilere maledildiği, böylece adı geçen davacı H.. çekişmeli taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının kalmadığı, bir başka ifadeyle davada sıfatının bulunmadığı anlaşılmaktadır.O halde, davacı H... açtığı davanın reddinin gerekeceği kuşkusuzdur. Diğer taraftan, gerek davacı M....ve gerekse davalı A...oğlu H...çekişmeli taşınmazda dava dışı kişilerle birlikte paydaş oldukları kayden sabittir. Öyleyse,davanın tarafları arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 688. ve takip eden maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerinin gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 213, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Anılan işleyiş tarzı bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşılmıştır.O halde, somut bu olgular ve bulgular gözetildiğinde, Dairenin 2.2.2006 tarih 2005/13375 Esas, 2006/650 sayılı bozma kararının dosya kapsamına uygun düşmediği, maddi hataya dayalı olduğu görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki, kural olarak bozma kararına mahkemece uyulmak suretiyle orada öngörülen biçimde karar verilmiş olması, davanın tarafları yararına usulü müktesep (kazanılmış) hak doğuracağı kuşkusuzdur. Ne varki, bozma kararının maddi hataya dayalı olması usulü kazanılmış hakkın istisnasını oluşturacağı da tartışmasızdır.Hal böyle olunca, davacılardan M....oğlu H...açmış olduğu davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine, davacı M... ile davalı H...arasındaki çekişmenin ise, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde yapılacak araştırma ve inceleme sonucu elde edilecek veriler ve olgular gözetilmek suretiyle neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 3.12.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.