Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11594 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 9035 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: GAZİANTEP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/07/2011NUMARASI: 2010/234-2011/511Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili, asli müdahil vekili ve davalı O.. A...tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, sahtecilik ve yolsuz tescil hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden ve noksanın tamamlatılması yoluyla getirtilen belgelerden; davacı S.U.’ın 07/07/2009 tarihli satış akdi ile iktisap ettiği çekişme konusu 3251 parsel sayılı taşınmazın, 13.01.2010 tarihinde alım suretiyle aslı müdahil M. Ç. adına kaydedildiği, ancak 13.01.2010 tarihli akit tablosunda fotoğraflar ve imzaların bulunmadığı; taşınmazın sırasıyla 05.02.2010 tarihinde 1841 yevmiye numaralı akitle dava dışı A. S. Y. adına, aynı gün 1842 yevmiye sayılı akitle de dava dışı B. F. G. adlarına tescil edildiği, 1841 sayılı satış akdinde satıcının ve tapu müdürü ile memurun imzaları ile tarihin bulunmadığı ve 1842 yevmiyeli satış akdinde de tapu müdürünün ve akdi kontrol eden memurların imzalarının yer almadığı; bilgisayarda izlenen mal sahipleri sicilinde 15.02.2010 tarihinde malik gözüken davalı O.A.’a ait akit tablosunda ise, sadece O.’ın yazı ve imzası olup, satıcı ile tapu müdür ve memurlarının imzalarının olmadığı ve bu akdin kütük sayfasına da işlenmediği; kütük kaydına göre, en son malikin davalı H. M.Ş.olduğu ve taşınmazı 01.03.2010 tarihinde satış suretiyle dava dışı B. F.G.’den edindiği; anılan işlemler nedeniyle C. Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan kamu davasının da derdest bulunduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, bilindiği üzere hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri tüm delillerin toplanması, satış tarihleri itibariyle taşınmazın değerinin belirlenmesi, çok sık ve yakın tarihlerle el değiştirilmiş olmasının dikkate alınması, gerek ceza soruşturmasına dair hazırlık evraklarının, devamında açılan ceza dava dosyasının gerekse idari müfettiş raporlarının birarada değerlendirilmesi, yolsuz tescilden sonra taşınmazı edinen davalı tarafın Tapu Sicil Müdürlüğündeki sahtecilik eylemi yapan kişilerle ilişkisibulunup bulunmadığının; neticede, iyi niyetli olup olmadığının, bir başka ifadeyle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacı vekili, asli müdahil vekili ve davalı O.A.’ın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,18.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.