Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11554 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 9973 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ALAŞEHİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/02/2014NUMARASI : 2011/155-2014/116Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ........ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, paydaşlar arasında elatmanın önenmesiğine ilişkindir. Davacı, kayden paydaşı olduğu 2175 parsel sayılı taşınmaza davalının haksız yere müdahale ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında anılan taşınmazda fiili taksim yapıldığını ve davalının müdahale ettiği bölümün kullanımına bırakılan bölüm olduğunu bildirmiştir. Davalı, aynı taşınmazda kendisinin de paydaş olduğunu, malik olduğu tarihten beri fidan dikmek suretiyle taşınmazı kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, tarafların paydaşı olduğu çekişme konusu taşınmazda fiili taksim yapıldığı ve davacının kullanımına bırakılan bölüme davalının müdahale ettiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Öte yandan; Türk Medeni Kanununun 6. maddesi gereğince, "Herkes iddiasını ispat etmekle mükelleftir". Yine 6100 sayılı HMK'nın 190/1 maddesi gereğince, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."Somut olaya gelince; çekişmeye konu taşınmazda tarafların, dava dışı üç kişi ile birlikte paylı malik oldukları, mahallinde yapılan uygulama neticesinde taşınmazda her iki tarafın da kullandığı kısımların bulunduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki davacı, taşınmazda fiili taksim olgusunun bulunduğunu ve çekişmeye konu yaptığı ve keşifte bilirkişi heyetine gösterdiği bölümün de kendisine isabet eden kısım içerisinde kaldığını iddia etmiş, davalının aşamalardaki savunmaları ve temyiz dilekçesi içeriğinden fiili taksim olgusunun mevcut olduğu davalının da kabulünde olduğu anlaşılmış ise de; herkesin iddiasını ispatla mükellef olması sebebi ile, dava konusu bölümün fiili taksim neticesinde davacıya isabet eden bölüm içerisinde kaldığı iddiasını, davacının ispat etmesi gerektiği, ancak son oturumda da tanıklarını dinletmekten vazgeçen davacının bu iddiasını ispat edecek herhangi bir delil ibraz etmediği, diğer bir söyleyişle bu yöndeki iddiasını kanıtlayamadığı görülmektedir.O halde, dava konusu taşınmazda davacının da çekişmesiz kullandığı bir bölümün bulunduğu gözetilerek, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.