Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11501 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 6694 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : GAZİOSMANPAŞA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/11/2010NUMARASI : 2007/549-2010/631Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, 10439 nolu parselin S.'a, 10440 nolu parselinde davacı B.'a ait olup, taşınmazların davalıya satışı için emlakçı olan dava dışı S. T.'nın kendilerine bilgi verdiğini ve tapuda işlemlerin başlatıldığını, imza atılacağı sırada davalının paranın döviz olarak evinde olduğunu ve imzalar atıldıktan sonra parayı evde vereceğini söylediğini, imzalar atıldıktan sonra kendilerini kahvehaneye götürerek parayı getireceğini söyleyerek bu sırada arka tarafa geçerek bir daha gelmediğini, telefonlarına da cevap vermemesi üzerine dolandırıldıklarını anladıklarını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır. Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.11.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen vekili Avukat ... geldi duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar, taşınmazı gerçekten satma iradelerinin bulunmasına karşın tapuda işlem tekemmül ettirildikten sonra çeşitli sebepler ileri sürülerek davalı tarafın satış bedelini ödemediğini ve kendilerini hileli davaranışlarla dolandırma yoluyla taşınmazların mülkiyetini devretmek zorunda bıraktığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. O halde iddianın içeriği ve ileri sürelen biçimine göre davada dayanılan sebebin hile olduğu açıktır.Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Anılan husus resmi belgeler yönünden de Türk Medeni Kanununun 7/2 maddesinde dile getirilmiştir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir. Somut olaya gelince; 10439 parsel sayılı taşınmazın davacı S.'a 10440 pasel sayılı taşınmazın da davacı B.'a ait iken emlakçı S. ve onun ortağı olan M. aracı kullanılmak suretiyle taşınmazları satışa arz ettikleri ve bunlar aracılığıyla temin edilen davalı F.'ye taşınmazların satışı için tapuya gidildiğinde düzenlenen aktin imzalanması aşamasında satış parasının istenmesi üzerine, paranın evde olduğu ve eve gidildiği takdirde verileceğinin beyan edilmesi üzerine akdin imzalandığını, oysa eve gidilmek üzere hareket edildiğinde bir kahvehaneye uğranıldığı, bundan istifade eden davalının oradan ayrıldığı, her ne kadar davalı tarafından satış bedelinin ödendiği belirtmiş ise de, bunun yazılı bir belge ile kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, satış bedeli (semen) satışın asli unsurlarından birisidir. Semen ödeneceği düşüncesi uyandırılarak taşınmazın mülkiyetinin naklinin sağlanması ve ondan sonra semenin ödenmemiş olması yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde iradeyi fesada uğratan sebeplerin gerçekleştiğinin kabulünü gerektirir.Bir başka ifade ile, elbetteki taraflarca bedelin yani semenin sonra ödeneceği kararlaştırılabilir. Böylesi bir durumda Borçlar Kanununun 893. maddesi hükmü uyarınca satış bedeli üzerinden ipotek yaptırılması mümkün bulunduğu gibi, Borçlar Kanununun 217. maddesi delaletiyle 211. maddesi hükmü gereğince bedel ödenmediği takdirde taşınmazın mülkiyetinin iade edileceğine dair ihtirazi kayıt konulabilir. Böylesi bir olgu tapunun iptali ile eski malike intikaline olanak saglar ise de, koşulsuz olarak bedelin sonradan ödenmesi taraflarca kararlaştırılmış isede satıcının hakkı bedel olup, ödenmemesi halinde yasal yollara müracaat ederek tahsili sağlanabileceğinden ödememe tapu iptal ve tescilin hukuki nedenini teşkil etmez. Oysa somut olayda bedelin ileriki tarihlerde ödeneceğine dair taraflar arasında bir anlaşma bulunmamakta hemen ödeneceği yönünde davacılarda bir kanı uyandırılarak kayıt maliki bir oldu bittiye getirilerek temlikin sağlandığı görülmektedir.Öyle ise, davacıların hileye maruz bırakılmadıklarını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.