MAHKEMESİ :İSTANBUL 4.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ :21.3.2006 NUMARASI : 2002/28-39Taraflar arasında görülen davada;Davacı,maliki olduğu .parseldeki . nolu bağımsız bölümünün intifa hakkını davalı kardeşi O..... bağışladığını,ayrıca yurt dışında yaşaması nedeniyle O....vekalet verdiğini,davalının vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazın çıplak mülkiyetini diğer davalı üvey kardeşine satış suretiyle muvazaalı devrettiğini ileri sürerek çıplak mülkiyetin muvazaalı satış nedeniyle intifa intifa hakkının bağıştan rücu nedeniyle iptali ile adına tescil isteğinde bulunmuştur. Davalılar,iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece,davacı iddialarının ispatlanamadığını,çekişmeli taşınmazın gerçek sahibinin davalı O.. olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.11.2006 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ile temyiz edilen vs.vekili Avukat N..Ö,geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimitarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü :-KARAR-Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;çekişme konusu 23 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümün 3. kişiye ait iken 8.6.1990 tarihli akitle çıplak mülkiyetinin davacı adına, intifa hakkının ise davalı O..adına satış yoluyla temlik edildiği,daha sonra davacı üzerindeki çıplak mülkiyetin vekaleten davalı Orhan tarafından diğer davalı Hazar'a satış yoluyla intikal ettirildiği görülmektedir.Davacı, söz konusu işlemlerde intifaa ilişkin temlikin kendi bağışına dayalı olduğunu belirterek bundan rücu ettiğini,sahibi bulunduğu çıplak mülkiyetin davalı Hazar'a intikalinin ise vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.İntifa konusu olan hakkın davacı tarafından temlik edilmediği, davacının rucü konusu yapabileceği bir bağışın söz konusu olmadığı açıktır.Öyleyse buna ilişkin isteğin reddedilmiş olması doğrudur.Bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine.Çıplak mülkiyetin temlikine gelince; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda,davalı O....savunması da dikkate alındığında vekaleten yapılan temlikte bir bedel öngörülmediği anlaşılmaktadır.Kayıt maliki Hazar'ın da bedel ödeme savunması belge ile kanıtlanamamıştır.Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde çekişmeli taşınmazdaki çıplak mülkiyetin vekil eliyle temlikinin vekaleten temsil yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştiği anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, çıplak mülkiyetin temliki yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken,yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedene hasren H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,4.12.2005 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 450,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,21.11.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.