Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1147 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 12257 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ: DENİZLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 01/02/2005NUMARASI: 2004/371-36Taraflar arasında görülen davada;Davacı,2001 yılında davalıdan borç aldığını,ödemeyince süre istediğini,davalının borç miktarını arttırıp,kayden maliki olduğu bağımsız bölümün tapusunun devrini vermesi şartıyla borcu ödeyebilmesi için süre vereceğini belirtmesi üzerine,adına kayıtlı ,nolu parseldeki , nolu bağımsız bölümü davalıya devrettiğini,aralarında anlaşmaya dair belge düzenlediklerini,borcunu ödemek istediğinde,davalının her seferinde borç miktarını artırarak tapuyu geri vermek istemediğini ileri sürüp,davalı adına olan kaydın iptali ile adına tescilini istemiştir.Davalı,taşınmazı bedelini ödeyerek davacıdan satın aldığını belirtip,davanın reddini savunmuştur.Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ,,raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Davacı, 2001 yılı sonunda davalıdan 5.000.000.000 TL. borç para aldığını,ödemeyince süre istediğini,davalının borca faiz ekleyerek 10.000.000.000 TL. çıkardığını ve taşınmazına ipotek konulur ise bekleyeceğini bildirmesi üzerine 53 nolu parselde yer alan bağımsız bölümü üzerine ipotek konulduğunu,borcunu yine ödeyemediğini ve süre istediğini,bunun üzerine davalının süre verebileceğini ancak 21.000.000.000 TL'nin güvencesi olarak bağımsız bölümünü vermesi gerektiğini bildirdiğini,taşınmazını teminat olarak davalıya devrettiğini,ancak tefecilik yapan davalının borç miktarını sürekli artırdığını,borcu ödemeye hazır olduğunu ileri sürüp . sayılı parseldeki .. nolu bağımsız bölümün tapusunun iptali ile taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacı ile aralarında borç ilişkisi olmadığını,dava konusu taşınmazı davacıdan bedelini ödeyerek satın aldığını,davacının daha sonra satıştan vazgeçtiğini ve bedeli ödemeyeceğini bildirerek taşınmazın iadesini istediğini,teklifi kabul etmesi üzerine 21.000.000.000 TL.'nin 10 Aralık 2003 tarihinde ödenmesi halinde taşınmazın davacıya devredileceğine ilişkin sözleşme düzenlendiğini,ancak davacının kararlaştırılan tarihte bedeli ödemediğini bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece,davacının taşınmazı davalıya 21.000.000.000 TL. borcuna karşılık olarak verdiği, borcun 10.12.2003 tarihinde ödenmesi halinde taşınmazın davacıya iadesinin kararlaştırıldığı,ancak davacının belirlenen bedeli ödemediği,resmi akde karşı iddianın yazılı belge ile kanıtlanamadığı,taraflar arasında düzenlenen protokoldeki koşulun da gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.İddianın açıklanan bu içerik ve niteliğine göre davada inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Bu tür bir iddianın 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabileceği de kuşkusuzdur.İnançlı sözleşmeler inananın (itimat edenin) bir hakkını belirli bir süre veya amaçla inanılana (mutemede) geçirmeyi,inanılanın da inananın emir ve teminatlarına göre kullanıp amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklendiği sözleşmeler olarak tanımlanabilir.İnançlı sözleşmelerdeki amaç gizlenmek,teminat,alacaklıdan mal kaçırmak,kanunların elverişsiz hükümlerinden kaçınmak,bir alacağın tahsili,malın idaresi,gibi nedenler olabilmektedir.Uygulamada kredi sağlayan kurum ve kuruluşların istenilen miktarda ve süratte kredi vermemesi ihtiyaç sahiplerini bu kurum ve kuruluşların dışında kredi teminine zorlamakta,öte yandan verilen kredi teminat altına alacak kefalet ve ipotek,rehin gibi şahsi ve ayni teminatlar kredi veren kişi veya kişilerce yeterli görülmediğinden bu tür özel kişilerden alınan borç karşılığında taşınmazların teminat maksadıyla devredilmesi yoluna başvurulmaktadır.Hemen belirtmek gerekirki,bilimsel alanda karma inançlı işlem olarak nitelendirilen teminat maksadıyla devirler öteki inançlı işlemler gibi mülkiyeti inanılana nakleden geçerli işlemler olup,bu işlemle inanılan bir malikin hak ve yetkilerini kazanır ise de inanç sözleşmesinde kararlaştırılan yükümlülüklerini özellikle inançlı işlem sona erdikten başka bir anlatımla borç ödendikten sonra inanç konusunun,inanana iade etme borcunu yerine getirmesi gerekir.İnanılan en başta gelen bu yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde inanan,inanç sözleşmesinden doğan borcunu tamamen ödemek suretiyle inanç konusunun kendisine iade edilmesini her zaman isteyebilir.İnananın inanç sözleşmesinden kaynaklanan bu kişisel hakkını ancak akidine karşı ileri sürebilmekte,inanç konusunun üçüncü kişilere devredilmesi halinde kural olarak onlardan isteyebileceği bir hakkı bulunmamaktadır. . Ancak,inanılan ile üçüncü kişi,inananın inanç borcunu tekrar alma hakkını ortadan kaldırmak amacıyla el ve düşünce birliği içerisinde muvazaalı bir işlem (sözleşme) yapmaları halinde inananın söz konusu sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğundan bahisle üçüncü kişi aleyhine dava açabileceği de kuşkusuzdur. İnançlı işlem inanç sözleşmesine dayandığından sözleşmelere ilişkin zaman aşımı hükümlerinin inançlı işlemlere de uygulanacağı bu sürenin inançlı işlemin türüne göre kıyasen tatbik edilerek vekalet ve rehin hükümlerine göre belirleneceği gerek uygulamada gerekse doktirinde baskın görüş olarak benimsenmektedir. Ne var ki, zamanaşımı süresinin başlaması için inanç ilişkisi sona ermeli veya alacak muaccel hale gelmelidir.Bu itibarla inanç sözleşmesi sona ermediği inanç konusu inanılanda,alınan para inananda kaldığı sürece zamanaşımı süresinin başlamasına olanak yoktur.Açıklanan kuralın doğal sonucu olarak taraflar borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmış ve borç bu süre içerisinde ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi için dava açılabilir.İnanılan,kararlaştırılan süresinin geçtiğinden bahisle inanç konusunu iade etme yükümlülüğünün sona erdiğini ileri sürerek iade borcunu yerine getirmemezlik yapamaz.Keza kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceği,inananın dava açamayacağı yönünde inananın müzayakasından yararlanılarak sözleşmeye konulan böyle bir koşul MK.'nun 873( eski MK. 788) ve 949 (eski 863) maddelerinin buyurucu hükümlerine aykırı düşeceğinden geçersiz olup,sözleşme serbestisi kuralına dayanılamaz.Aksinin kabulü halinde borç veren borç alanın darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine böyle bir hüküm koymak suretiyle söz konusu madde hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği kişinin malını ve hakkını çok az bir bedel ile eline geçirme onu istismar etme olanağını elde etmiş olurki bu husus sözleşme hukukunun genel prensiplerine,ahlaka,kanun koyucunun amacına ters bir sonuç doğurur ve tefeciliği teşvik eder.Nitekim,böyle sözleşmelerin batıl olduğu BK.'nun 19 ve 20. maddelerinde hükme bağlanmıştır. Somut olayda .parsel sayılı taşınmazlardaki .nolu meskenin kat irtifakına ayrılan 154/1004 arsa payı davacı adına kayıtlı iken 3.1.2002 tarihinde davalı lehine 10.000.000.000 TL. miktarlı ipotek konulduğu,6.2.2003 tarihinde de 21.100.000.000 TL. bedelle satış suretiyle davalıya devredildiği kayden sabittir.Tarafların 6.2.2003 tarihinde haricen düzenledikleri belgeye göre de taşınmazın 10.12.2003 tarihinde ödenecek bedele karşılık olarak davalıya devredildiğinin,anılan tarihte belirtilen bedelin ödenmesi halinde davacıya iade edileceğinin aksi halde davacının 31.1.2004 tarihinde taşınmazı tahliye edeceğinin kararlaştırıldığı ve davacının taşınmazı teminat amacı ile davalıya devretmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.Toplanan tüm deliller ve belirlenen olgular birlikte değerlendirildiğinde anılan belgenin iddiayı kanıtlar nitelikte yazılı belge olduğunda kuşku yoktur.Ancak davacının karşılıklı edimleri içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptalini ve adına tescilini isteyebilmesi için Borçlar Yasasının 81. maddesi uyarınca öncelikle kendi edimini yerine getirmesi zorunludur. Hal böyle olunca,davacıya aldığı borç para miktarını mahkeme veznesine depo etmesi için önel verilmesi,yatırdığı taktirde bu paranın davalıya ödenmesi koşulu ile tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken,değinilen yön üzerinde durulmaksızın yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.