Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11443 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 8427 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: SİLİFKE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/01/2011NUMARASI: 2008/537-2011/22Yanlar arasında görülen tapu iptali -tescil, olmazsa tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, tazminat isteği yönünden kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ve davalı Ş. vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkin olup, Mahkemece davanın tazminat isteğine ilişkin olarak kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı babaları M. S.'nun, maliki olduğu 31 ada 87 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün, murise vekaleten davalı kızı Ş. tarafından 26.11.2007 tarihinde satış suretiyle davalı E.'e temlik edildiği; buna karşılık, davalı E.'in dava dışı eşi N. B. tarafından ise 75 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölümün davalı Ş.nin eşi dava dışı M. adına satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır. Davacılar, miras bırakan babaları M.'e vekaleten davalı kızı Ş. tarafından 31 ada 87 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün satış yoluyla davalı E.'e temliki işleminin, mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescili, olmadığı takdirde vekalet hükümlerine göre murise ödemesi gereken satış bedelini ödememesi sebebiyle davalı Şüküfe yönünden tazminata hükmedilmesi istemiyle eldeki davayı açmışlardır.Mahkemece, davalı Ş.'nin vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle çekişmeli 2 nolu bağımsız bölümü davalı E.e temlik ettiği, ancak, E.'in iyiniyetli olduğu gerekçesiyle davalı Ş.yönünden tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olmayıp, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bulunduğu açıktır. Dosya kapsamına göre, miras bırakan M.'in zengin bir kişi olup, kira gelirlerinin bulunduğu, taşınmaz satmaya ihtiyacının olmadığı, temlikten kısa süre sonra öldüğü, davalı kızı Ş. ile karşılıklı dairelerde otururken sonradan Ş.'nin eşi tarafından davalı E.'in eşinin yüklenici olarak yaptığı binadan önce haricen satın alınan daha sonra tapuda tescil işlemi gerçekleştirilen 75 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu dairede birlikte oturdukları anlaşılmaktadır. Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket ettiği tartışmasızdır.Ne var ki, davalı E. üçüncü kişi durumunda olup, miras bırakanın bu amacını bilip bilmemesi, başka bir ifadeyle iyiniyetli olup olmaması önem arzetmektedir. Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke Medeni Kanunun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarihli l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Ne var ki Mahkemece, somut olayda davalı E.açısından bu yönde hükme elverişli bir inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, davalı E.'in ediniminde iyiniyetli olup olmadığının yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırılması, bu hususta iddia ve savunma dorultusunda tarafların gösterdikleri tüm delillerin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmaya dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi; kabule görede, davacılar miras payları oranında istekte bulunduklarına göre, istek aşılmak suretiyle çekişmeli bağımsız bölümün tamamının değerinin davacılara ödenmesi şeklinde karar verilmiş olması da isabetsizdir. Davacıların ve davalı Ş.'nin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü ( 6100 Sayılı HMK'nun geçici 3. maddesi yollamasıyla ) 1086 Sayılı HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,17.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.