MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/12/2013NUMARASI : 2013/74-2013/911Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ......... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR- Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil istemine ilişkindir. Davacı, dedesi olan kök mirasbırakan M. K. 'ın maliki olduğu .... ve .... parsel sayılı taşınmazlardan ölümü ile kök muristen önce ölen oğlu ( kendisinin babası) olan mirasbırakan M. K. 'dan intikal eden payın M. 'in oğlu (kendisinin kardeşi) olan davalı S. 'ye satışı amacıyla S.'nin eşi olan diğer davalı N. 'a vekaletname verdiğini, bilahare kök murisin eşi (babaannesi) olan muris H. 'ya intikal eden paydan da H. 'nın ölümü ile kendisine pay intikal ettiğini,ancak vekilin anılan vekaletnameyi kullanarak muris M. 'den kendisine intikal eden pay dışında muris H. 'dan kendisine intikal eden payın da satış suretiyle davalı S. 'ye temlik edildiğini ileri sürerek babaannesi muris Hava'dan intikal eden paya hasren tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı S. , davacının çekişmeli taşınmazlardaki miras paylarının tamamını parasını ödemek suretiyle satın aldığı gibi dava konusu taşınmazlara karşılık 12 adet (249, 256, 257 ,341, 347, 434, 435, 531, 606, 607, 608 ve 609 parsel sayılı) taşınmazın davacıya bırakıldığını,bilahare zamanaşımı itirazında bulunarak taraflar arasında düzenlenen 28.03.1978 tarihli harici satış senedi ile 750.000 Lira ödeme yapmak suretiyle davacının çekişmeli taşınmazlardaki paylarını satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.Davalı Nihal,cevap vermemiştir.Mahkemece,vekalete dayanılarak yapılan satışta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının ve davalı Sabri'nin dedesi olan kök mirasbırakan M. K. 'ın 07.10.1954 tarihinde ölümü ile maliki olduğu .... ve .... parsel sayılı taşınmazlardan kök muristen önce 04.04.1951 tarihinde ölen oğlu ( davacının ve davalı Sabri'nin babası) olan mirasbırakan M. K. 'dan davacıya 3/72,kök muris M. 'nın eşi ( davacının ve davalı S. 'nin babaannesi) olan Hava'ya da 18/72 pay intikal ettiği,davacının kardeşi olan davalı S. 'nin eşi (yengesi) olan diğer davalı N. 'a "Murisim babam M. K. 'ın vukuu vefatı ile mevcut veraset ilamı gereğince diğer vereseler meyanında banada ırsen ve teselsülen isabet ve intikali lazım gelen ve Adana ili ve ona bağlı bilcümle kaza nahiyesi ve köyleri hudutları dahilindeki bilcümle gayrımenkullerdeki miras hak ve hisselerimin tamamını veya bir kısmını....... yine gerek intikalden evvel veya gerekse intikalden sonra miras hak ve hisselerimi dilediğine dilediği bedel ve şartlar dairesinde " satış yetkisini de içerir 26.10.1973 tarihli vekaletname verdiği, bilahare H. 'nın da 15.12.1984 tarihinde ölümü ile davacıya 1/72 pay intikal ettiği, vekilin anılan vekaletnameyi kullanarak M. 'den davacıya intikal eden 3/72 pay ile birlikte H. 'dan davacıya intikal eden 1/72 payın da 14.07.2009 tarihli satış suretiyle davalı S. 'ye temlik edildiği, davacı ve davalı S. arasında düzenlenen 28.03.1978 tarihli harici satış senedinde "M. K.tarlalarından oğlu M. K. 'a isabet eden kısmı ve M. adıma isabet eden tarladaki bilumum hisselerimi aynı köyde oturan S. 'ye 750.000 Lira karşılığında sattım ve paramı aldım." şeklinde beyanların bulunduğu anlaşılmaktadır.Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada vekalet aktinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK. nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, davacı ile davalı S. tanık deliline dayandıkları halde, tarafların tanıkları dinlenmemiştir.Hâl böyle olunca; yukarıda belirtilen ilke ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların dayandıkları tüm delillerin eksiksiz toplanması, bu kapsamda davacı ile davalı S. 'nin tanıklarının olaya ilişkin olarak ayrıntılı beyanlarının alınması, toplanacak delillerin toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek, varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.