Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11431 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10281 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/03/2013NUMARASI : 2011/37-2013/133Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.06.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat L. K.. ile temyiz edilen vekili Avukat A.E. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının 13.12.1991 tarihli resmi akitle 16 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını davalıya satış suretiyle temlik ettiği, anılan payın halen davalıya ait olduğu kayden sabittir.Davacı,16 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalı oğluna görünürde satış göstermek suretiyle gerçekte kendisine ve eşine ölünceye kadar bakma koşulu ile bedelsiz temlik ettiğini, davalının bakacağını söyleyerek kendisini kandırdığını, bakım yükümlülüğünüde yerine getirmediğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteği ile 14.01.2011 tarihinde eldeki davayı açmış, davalı ise hak düşürücü süre ve esas yönünde itirazda bulunarak davanın reddini savunmuştur.Bu durumda, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Bilindiği gibi; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; mahkemece, hile iddiasının hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülüp sürülmediği hususu üzerinde durulmaksızın işin esası bakımından hüküm kurulmuştur.Hemen belirtilmelidir ki; hak düşürücü süre, kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan davanın her aşamasında tarafların ileri sürmesine gerek kalmadan resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur.O halde; mahkemece, öncelikle yukarıda açıklandığı şekilde hak düşürücü süre üzerinde durulması, davanın süresinde açıldığının kabulü halinde işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 10.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.