Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11430 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 7248 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: SARAY(TEKİRDAĞ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 24/12/2012NUMARASI: 2010/176-2012/477Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi. Gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapılarak mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan R. S.’in 13.3.2008 tarihinde noterde düzenlenen vekaletname ile dava dışı A. E.'ı vekil tayin ettiği, aynı tarihte vekil tarafından çekişme konusu 416 parsel sayılı taşınmazın davalı İ.'e satış suretiyle temlik edildiği, muris R.'in 9.7.2008 tarihinde öldüğü ve mirasçı olarak davacıların kaldığı, hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında alınan Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 30.05.2012 tarihli raporu ile, vekaletnamenin tanzim edildiği ve akit tarihi de olan 13.03.2008 tarihinde miras bırakan R. S.’in fiil ehliyetine haiz olduğunun belirlendiği anlaşılmaktadır.Davacılar, ehliyetsizlik iddiası yanında vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine de dayalı olarak eldeki davayı açmışlardır.Dosya kapsamı ile, çekişme konusu taşınmazın satışı için murisin dava dışı A.. E.’a vekaletnameyi 13.03.2008 tarihinde verdiği, vekilin aynı gün davalı İdris’e 416 parseli satış suretiyle temlik ettiği, akitte satış bedelinin 1.000,00 YTL olarak gösterildiği, mahkemece yapılan uygulama sonucu elde edilen bilirkişi raporu ile taşınmazın satış tarihi bedelinin 85.000,00 TL olarak belirlendiği, bozma ilamı sonrasında dosyaya sunulan adi yazılı belgeler ile, vekil A.E.’ın dava konusu 416 parseli 127.500,00.-YTL’ ye davalı İ.’e sattığı, satış bedelini nakit olarak davalı adına hareket eden M. A.’dan aldığı, vekilin ve adına hareket ettiği Recep Sezgin’in bir alacağının kalmadığının belirtildiği görülmektedir. Öte yandan, murisin yedinde olan ve davacılarca dosyaya ibraz edilen ve vekil A. E.’ın keşidecisi ve alacaklısı olduğu 13.03.2008 tarihli senette de, 17.03.2008 tarihinde 200.000,00.-TL ödeneceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki, çekişme konusu taşınmazı vekilden satın alan davalı İdris’in vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilmeden taşınmazı iyi niyetle satın aldığının anlaşılması halinde bu ediniminin korunacağı kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olayda, vekil ile davalı İdris arasında el ve iş birliği olup olmadığı bakımından mahkemece, yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların bu yöndeki delilerinin toplanıp, tanıklarının dinlenmesi, bozma ilamı sonrasında dosyaya ibraz edilen belgelerin diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi, ayrıca vekaletnamenin tanzim tarihi ile taşınmazın satış tarihlerinin de aynı olduğunun gözetilmesi ile, davalının bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunup bulunmadığının şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya konulması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.