Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11412 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 9666 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : BASKİL(KAPATILAN) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/11/2011NUMARASI : 2008/100-2011/98Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dava edilen 701-708-717-729-870-871-872-875-873-874 sayılı parseller bakımından yanlar arasındaki uyuşmazlık, murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 1.4.1974 tarihli ½ sayılı karar, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut olayda olduğu gibi bedeli ödenerek "gizli bağış" şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanı sıra, karara, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı; Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarih 586/782; 21.9.1994 tarihli 248/538; 21.12.1994 tarihli 667/856; 11.10.1995 tarihli 1995/1-608 sayılı kararlarında belirtilmiş; Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır. Bu nedenle yukarda, parsel numaraları yazılı taşınmazlar bakımından davanın reddedilmiş olması doğru olduğu gibi, 3. kişilerden edinilen 857 ile 733 parsel sayılı taşınmazların kaydı kapatılarak 1079 sayılı parsele dönüştüğü, bu parselin ifrazından oluşan 1085-1086-1087 sayılı parsellerin de hazine adına tescil edildiği 731 sayılı parselin murisle bir ilgisinin bulunmadığı kadastro suretiyle davalı adına tespit ve edildiği saptanarak bu parseller yönünden de davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından anılan parsellere yönelik davacıların temyiz itirazlarının reddine, Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 653, 759, 761 parsel sayılı taşınmazlar miras bırakan Ahmet Karahan adına kayıtlı iken muris tarafından vekili davalı oğlu aracılığıyla 10.06.1979 tarihli akitle dava dışı A.'e, A tarafından da 02.04.2002 tarihinde ve satış yoluyla davalıya temlik edildiği, davaya konu edilen 786 sayılı parselin ise muris tarafından 10.06.1979 tarihli işlemle dava dışı tarafların dayısı M.'ya, M.tarafından da 20.02.1991 tarihinde davalıya satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; dinlenen tanıklar murisin ekonomik durumunun iyi olduğunu, köyün en varlıklı kişilerinden olup, mal satmaya ihtiyacının olmadığını, mirasbırakanın davalı oğlu C.ile birlikte köyde oturduğu, ayrıca murisin çekişmeli 653, 759, 761 parsel sayılı taşınmazlarını vekili olan davalı oğlu aracılığla dava dışı A.'e devretmiş ise de, taşınmazların A'in kullanmayıp satım tarihinden sonra da bu taşınmazları ve çekişmeli 786 sayılı parselin muris tarafından kullanıldığını bildirmişlerdir. Toplanan deliller yukarıda belirtilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; işlemin gerçek satış olmadığı, muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Akitte gösterilen bedel ile temlik tarihi itibariyle saptanan bedel arasındaki aşırı oransızlık da muvazaayı kanıtlayan diğer bir olgudur. Hal böyle olunca, 653, 759, 761, 786 sayılı parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmiş olması isabetsizdir. Davacıların, temyiz itirazları değinilen yön itibariyle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.