MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/03/2012NUMARASI : 2010/520-2012/125Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Davacı velisi, küçük N.'in mirasbırakanı babası H. Ü.'ün, 6107 ada, 17 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölümü mal kaçırmak gayesi ile davalıya tapuda satış göstermek suretiyle ve gerçekte bağış yaparak temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile davacı N. adına tescili, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuştur. Davalı, kardeşi olan miras bırakan H.Ü.n'ün, dava konusu taşınmazı kendisinin verdiği borç para ile satın aldığını, bu borcunu ödeyemediği için taşınmazı 20.000 TL bedelle kendisine sattığını, muvazaalı işlem yapılmadığını, belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, murisin, davacı mirasçısından mal kaçırmak amacıyla satış işlemini gerçekleştirmediği, satışın gerçek olduğunun belirlendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; murisin, 1976 doğumlu olup, 26.6.2008 tarihinde ölümü ile geriye tek mirasçısı olarak 7.6.2003 doğumlu davacı kızı N.'in kaldığı, miras bırakanın, üçüncü kişiden satın aldığı 3.4.2003 tarihinden itibaren ölünceye kadar ikamet etmek suretiyle kullandığı çekişmeli taşınmazı, 7.1.2005 tarihinde 20.000,00.-TL bedelle ablası olan davalıya sattığı; satış tarihi itibariyle keşfen belirlenen değerin ise 65.000,00.-TL olduğu, miras bırakan tarafından davacının annesi olan eşi Yeliz aleyhine 24.12.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kusurlu bulunması nedeniyle Ankara 2.Aile Mahkemesinin 22.12.2005 tarihli, 2004/ 1236 esas, 2005/1476 karar sayılı kararıyla reddedildiği; daha sonra Y.tarafından miras bırakan aleyhine açılan boşanma davası sonucu, Ankara 6.Aile Mahkemesinin 19.2.2007 tarihli, 2006/ 970 esas, 2007/159 karar sayılı kararıyla tarafların boşanmalarına, küçük N.'in velayetinin annesine verilmesine karar verildiği ve kesinleştiği görülmektedir.Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; davalının, miras bırakanın maddi durumunun iyi olmaması nedeniyle verdiği 15.000,00.-TL'ya ilave olarak sonradan verdiği 5.000.00.-TL ile birlikte toplam 20.000.00.-TL borcuna karşılık satın aldığı yönündeki savunmasının, mirasbırakan tarafından taşınmazın bilirkişice belirlenen 65.000,00.-TL bedel üzerinden satılması ve davalıya olan borcun ödenmesi mümkün iken, 20.000,00.-TL borca mahsuben davalıya temlikinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, dolayısıyla miras bırakanın, çekişmeli taşınmazını, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Kabulü göre de, keşfen belirlenen ve harcı ikmal edilen dava değeri üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, dava dilekçesinde gösterilen dava değeri esas alınarak davalı lehine eksik vekalet ücretine hükmedilmesi de isebetsizdir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.