Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11370 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 2270 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GELİBOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/12/2011NUMARASI : 1998/370-2011/325Yanlar arasında birleştirilerek görülen tapu iptal-tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Asıl ve birleşen dava ,muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Asıl davada davacı, muris F. D.'ın mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak, davaya konu 208 ada 31 ve 32; 8, 728, 1742, parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu H.'a, 225 ve 338 ,7 ve 1671 parsel sayılı taşınmazlarını ise torunu B.ve davalı oğlu H.'a temlik ettiğini, B. ve H.'ın da bir kısım taşınmazları diğer davalılar M. ve M.'e muvazaalı olarak devrettiklerini, ayrıca Gelibolu Sulh Hukuk Mahkemesinin 1997/57-477 esas-karar sayılı ilamı ile muris F.'nın son günlerinde hacir altına alındığını ve oğlu H.'ın vasi tayin edildiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal ve tescil, aksi takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır.Birleşen davanın davacıları, muris F. D.'ı mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak, davaya konu 208 ada, 31 ve 32 parsel sayılı taşınmazlar ile 1728, 1742, 1671, 8, 338, 7, 2497, 2499 parsel sayılı taşınmazları torunu B. ile davalı oğlu H.'a devir ettiğini, 1671 nolu parselin davalı M. K.'e geri iadeyi önlemek için devredildiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal ve tescil, aksi takdirde tenkis isteğiyle açtıkları dava, eldeki dava ile birleştirilmiştir.Birleştirilen davanın davacıları, dava konusu 1671 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili olarak davalı M.K.'e karşı açmış oldukları davalarından feragat etmişlerdir.Bir kısım davalılar ve dahili davalı H., davanın reddini savunmuş, diğerleri yanıt vermemişlerdir.Mahkemece, asıl ve birleştirilen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; muris1325 (1909 ) doğumlu F. D.'ın 24/07/1998 tarihinde ölümü ile mirasçıları olarak davalı oğlu H., davacı torunları G., Z. ve Z. ile dava dışı torunu B.'in kaldığı; murisin bizzat, davaya konu 31 ve 32 parsellerin geldisi olan 16 parsel sayılı taşınmazın 3/4 payını 13/01/1974 tarihinde, 1/4 payını 12/12/1985 tarihinde davalı oğlu H.'a satış yoluyla; 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazların tamamı ile 338 , 225, 2497, 2499 parsel sayılı taşınmazlarda ki hisselerini 2.11.1993 tarihinde davalı H. ile dava dışı B.'e bağış yoluyla temlik ettiği; davaya konu 1728 ve 1742 parsel sayılı taşınmazların ise murise vekaleten 22.10.1996 tarihinde yapılan satış işlemiyle davalı H.'a devredildiği; Gelibolu Sulh Hukuk Mahkemesinin, 27.8.1997 tarihli, 1997/57-477 esas-karar sayılı ilamı ile muris Fatma'nın hacir altına alındığı ve davalı oğlu Hasan'ın vasi tayin edildiği anlaşılmaktadır.Mahkemece, muris tarafından temlikte bulunulan B.'e karşı dava açılmadığı ve davalı M.'inde iyi niyetli 3. kişi konumunda bulunduğundan, murisin B. D. lehine yapmış olduğu tüm tasarruflar yönünden davacıların davasının reddine; davaya konusu 1671 sayılı parsele ilişkin olarak birleşen dava yönünden feragat nedeniyle, asıl davada iyi niyetli olması nedeniyle davalı M. hakkındaki davanın reddine; çekişmeli 225 parsel sayılı taşınmazı ortaklığın giderilmesi davasına dayanılarak yapılan satış işlemi üzerine satış memurluğundan satınaldığı, iyi niyetli olduğu belirtilerek dahili davalı H. A.'in ise hakkındaki davanın reddine; çekişmeli 7, 2497 , 2499 parsel sayılı taşınmazların üçüncü kişiler adına kayıtlı olduğu, davaya konu 31 ve 32 parselin geldisi olan 16 parsel sayılı taşınmazın ise muris tarafından davalı H.'a gerçek satış işlemiyle temlik edildiği açıklanarak, bu taşınmazlara yönelik olarak davalı H. hakkındaki davanın reddine; murisin, 1728 ve 1742 parsel sayılı taşınmazlardaki payını 22/10/1996 tarihinde davalı H.'a satış yoluyla temlikinin, mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, ayrıca murisin, vekaletnamenin verildiği ve satış işlemin yapıldığı anda hukuki işlem ehliyetinin ve akıl sağlığının tam ve yerinde olduğuna yönelik herhangi bir hekim raporunun bulunmadığı; muris tarafından dava konusu 8 ve 338 parsel sayılı taşınmazlarını 02/11/1993 tarihinde davalı H.'a hibe işlemiyle yapılan temliki işlemin ise, muris F.'nın 1909 doğumlu olup söz konusu hibe işlemlerinin yapıldığı 1993 tarihinde 84 yaşında olduğu, işlemin yapıldığı anda hukuki işlem ehliyetinin ve akıl sağlığının tam ve yerinde olduğuna yönelik herhangi bir hekim raporunun bulunmadığı kabul edilerek davaya konu 8, 338, 1728 ve 1742 parsel sayılı taşınmazlar yönünden asıl ve birleştirilen davada davacıların payları oranında davalı Hasan hakkındaki davanın kabulüne kararı verilmiştir.Her ne kadar kabul kapsamına alınan çekişmeli taşınmazlar yönünden işlemlerin yapıldığı tarihte murisin hukuki ehliyete haiz olmadığı kabul edilmiş isede, murisin ehliyetsizliği yönünde yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğu söylenemez.Öte yandan, davanın, taşınmazların kayıt malikine karşı açıldığı gözetilmeksizin, miras bırakan tarafından dava dışı torunu B.'e yapılan temlikler bakımından, B.'in davada yer almadığından söz edilerek, ayrıca B.'in temlikte bulunduğu davalı M.'in iyiniyetli olup olmadığı yönünde yeterli araştırma ve inceleme yapılmaksızın neticeye gidilmiş olmasıda doğru değildir.Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.O halde, davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında, muris muvazaası hukuksal nedeninede dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek, önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranmaeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, miras bırakan tarafından, çekişmeli taşınmazların, davalı H. ve dava dışı torunu B.'e yapılan temlik tarihlerinde ve bir kısım taşınmazlar murise vekaleten temlik edildiğinden, vekaletname tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, miras bırakanın ehliyetsiz olması halinde pay oranında istekte bulunulamayacağı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi; yok eğer, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde, satış yoluyla temlik edilen taşınmazlar bakımında muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi, hibe yoluyla temlik edilen taşınmazlar yönünden ise tenkis hükümlerinin gözetilmesi, ayrıca, ikinci el durumun da olan davalılar bakımından da iyiniyetli olup olmadıkları yönünde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.