MAHKEMESİ: BODRUM 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 26/01/2007NUMARASI: 2004/566-2007/59Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanı Ö.. Ö...in kendisinden mal kaçırmak amacıyla 1, 2, 3, 4, 5, nolu parsellerini oğlu olan davalı G..., 8, 9, 10, 11, 12 nolu parsellerini kızı olan davalı S...satış suretiyle temlik ettiğini, temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, 1 nolu parselin değerinin tazmini, diğer parseller yönünden tapu iptal ve miras payı oranında tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılar, miras bırakanın tüm mirasçılarını kapsar biçimde paylaştırma yaptığını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, miras bırakanın mirasın paylaştırılması amacıyla temliklerde bulunduğu gerekçesiyle,davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ile tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Ö...ın, maliki bulunduğu 1, 2, 3, 4, 5, sayılı parsellerini oğlu olan davalı G....8, 9, 10, 11, 12 sayılı parsellerini ise, kızı davalı S..a 05.08.2003 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacı, miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin, terekeden mal kaçırma amaçlı ve muvazaa ile illetli olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Mahkemece miras bırakanın sağlığında mamelekini mirasçıları arasında paylaştırma amacı taşıdığı gerekçe gösterilmek suretiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de; toplanan deliller, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerden denkleştirme olgusunun gerçekleştiğini söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; toplanan deliller ve yapılan inceleme sonucu miras bırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacının olmadığı, akitteki değerler ile taşınmazların gerçek değerleri arasında fahiş fark bulunduğu, satış bedelinin miras bırakana ödendiğinin kanıtlanamadığı ayrıca, davalıların alım gücünün bulunmadığı, görülmektedir. Öte yandan, miras bırakanın davacıya da, taşınır taşınmaz mal verdiğinin kayden doğrulanmadığı, miras bırakan tarafından üçüncü kişilere satılan taşınmazların bedellerinin davacıya verildiği kanıtlanmamıştır. Ayrıca, miras bırakanın vekili olan davacı aracılığıyla yaptığı temliklerden dolayı, satış bedelinin ödenmediği savunmasının ise, diğer mirasçılar tarafından ayrı bir davaya konu olabileceği de kuşkusuzdur.Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçılarını kapsar biçimde bir paylaştırma yapmadığı, temliklerin muvazaa ile illetli olduğu, özellikle taşınmazları temlikteki gerçek amacının, davacının yaşantısı nedeniyle bu durumu içine sindirememesi, onu miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla diğer çocukları olan davalıları tercih ederek onlara intikal ettirmek olduğu başka bir ifadeyle mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla temlikleri gerçekleştirdiği kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Kabule göre de, dava dilekçesinde gösterilen ve itiraza uğramayan değer üzerinden davalı yararına avukatlık ücreti tayin ve takdir edilmesi gerekirken, keşfen belirlenen, ancak yargılama sürecinde harcı ikmal edilmeyen değer üzerinden davalı yararına fazla avukatlık ücreti tayin ve takdiri de isabetsizdir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.