Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 11336 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13391 - Esas Yıl 2012
MAHKEMESİ : KAYSERİ 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/05/2012NUMARASI : 2008/512-2012/207Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, mümkün olmaz ise tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 9.7.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Ş.. Ö.ile temyiz edilenler vekili Avukat M. B. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan S. T.'in 2425 ada 1 parsel sayılı taşınmazını 29.02.1996 tarihinde kardeşinin çocuğu olan davalı Y. C.'a, Y.'in de 28.08.2007 tarihinde oğlu olan diğer davalıya satış suretiyle devrettikleri, 1922 doğumlu olan miras bırakanın 24.10.2007 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak yalnızca evlat edindiği davacının kaldığı anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakanının yapmış olduğu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, öte yandan davalı Y'in çekişme konusu taşınmazı oğluna aktarmasının da muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213. maddesi (6098 sayılı T.B.K. 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mahkemece anılan ilkeler doğrultusunda hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki; çekişmeye konu taşınmazın davalı Yeter'e devrine dayanak resmi aktin getirtilmediği, davacının tüm evliliklerini gösterir nüfus kayıtları ile evlat edinildiği tarihi gösterir kayıtların evrak arasına alınmadığı, miras bırakanın temlike konu taşınmaz dışında başka taşınmazlarının bulunup bulunmadığı ve zaman içerisinde elden çıkardığı başkaca yerlerinin olup olmadığının saptanmadığı, devir tarihi itibariyle miras bırakan ile davalı Y.'in ekonomik ve sosyal durumlarının araştırılmadığı, öte yandan davalı Y.ile Y.'in eşi olan ve tanık olarak bilgisine başvurulan F. C.'ın aktif ve pasif taşınmazlarının mevcut olup olmadığı hususu üzerinde de durulmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, toplanacak delillerin toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 09.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.