MAHKEMESİ : HATAY 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/07/2007NUMARASI : 2007/29-2007/231Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 1361 parsel sayılı taşınmazına komşu 721 parsel maliki davalının toprak yığdığını, bu nedenle ev ve işyerinde rutubetlenme oluştuğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.Davalı, davacının evinin kot seviyesinin altında olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davalının taşınmazına toprak yığarak taşınmazını 1.5 metre yükselterek davacıya ait taşınmaza zarar verdiği gerekçesiyle davanın kabulü ile elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi ve zararın giderilmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden, çekişme konusu 1361 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya, buna komşu olan 721 parsel sayılı taşınmazın da davalıya ait olduğu anlaşılmaktadır.Davacı, davalının taşınmazına yapmış olduğu toprak dolgunun, kendi taşınmazında bulunan evin duvarlarında nem ve rutubete neden olduğunu, kendisine zarar verdiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Öyle ise taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanunun 737 vd. maddelerinden kaynaklanan komşuluk hukuku ile ilgili hükümleri gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.Bilindiği üzere, çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir. O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır. Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur. Somut olaya gelince; aynı çekişmeyle ilgili olarak önceden Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan davada elde edilen bilirkişi raporunda davacının kendi taşınmazına yapmış olduğu kerpiç bina sebebiyle zararın doğduğu, davalının eyleminden kaynaklanan bir zararın oluşmadığı bildirildiği halde, eldeki dava sebebiyle temin edilen bilirkişi raporunda ise davalının kendi taşınmazına toprak dolgusu yaparak taşınmazını yol seviyesinden 1,5 metre yükselttiği için davacının taşınmazında bulunan yapıya su sızıntısı yarattığı ve bundan kaynaklanır şekilde davacının taşınmazının zarar gördüğü bildirilmiş, zararın ne şekilde giderileceğine dair raporda herhangi bir önlen öngörülmemiştir.O halde, her iki rapor arasındaki çelişki giderilmeden ve önlem öngörmeyen bilirkişi raporunun hükme esas alınması suretiyle zararın giderim tarzı belirlenmeden, mahkemece sadece elatmanın önlenmesine karar verilmiş olması doğru değildir.Hal böyle olunca, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi, hükme elverişli olacak ve önlemleri içerecek şekilde keşfen bilirkişiden rapor alınması, ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.