Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11143 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 6618 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: KOCAELİ 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 27/12/2011NUMARASI: 2008/95-2011/697Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı E.U.vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davalılar, miras bırakanlarından kalan taşınmazın E.'a temliki için verilen vekaletnamenin dışına çıkılmayıp, vekiledenin zarara uğratılmadığını ve davacının iradesinin sakatlanmadığını savunmuşlardır.Mahkemece, davalıların davacıyı zararlandırma kastı ile hareket ettiklerinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 109 parsel sayılı 11.260 m2'lik tarla vasıflı taşınmazın 6260/11260 oranındaki payı tarafların mirasbırakanı A.R. U. adına kayıtlı iken 18.5.1996 tarihinde ölümü ile mirasçıları eşi H. ve çocukları E., A., B., O. ve E.'un kaldığı, mirasçılardan davacı O. ile dava dışı kardeşleri E., A. ve B.'ın Kocaeli .... Noterliğinin 17.8.2000 tarihli vekaletname ile babalarından kalan bütün taşınmaz hak ve paylarının tamamını diğer mirasçı E.'a satmaya anneleri H.'ya yetki verdikleri, H.'nın da kendi adına asaleten ve E., A., B. ve O.'a vekaleten dava konusu taşınmazın mirasçılar adına intikalini sağladıktan sonra paylarını 22.9.2000 tarihli akitle davalı E.'a sattığı ve davacının kendisine bir bedel ödenmediği gibi vekilin kendisini zararlandırma kastı ile hareket ederek taşınmazdaki payını diğer davalı E.'a temlik ettiğini, böylece vekalet görevini kötüye kullandığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; 17.8.2000 tarihli vekaletname içeriğinden de anlaşıldığı üzere davacının ve dava dışı kardeşleri E., A. ve B.'ın mirasbırakanlarından kalan taşınmazların intikali yanında, tüm hak ve paylarının davalı E.'a satışı konusunda annelerini yetkilendirdikleri, annelerinin de bu yetkisini kullanarak çekişme konusu taşınmazdaki payı davalı E..a temlik ettiği hususu yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temlikin iradi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalı E. U.'ın temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.