Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11116 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 6662 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/12/2007NUMARASI : 2002/1870-2007/871Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 3845 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmamış 28 adet bölümden oluşan bina olduğu, davacı H.’ın 12.08.1999 tarihinde taşınmazda paydaş olan Z.B. ve F.A.’tan 40/560 ve 20/560 payları satın almak suretiyle edindiği, davalı Ş. İ.in ise paydaş H.B.’dan 11.04.2001 tarihinde satın aldığı,yargılama sırasında 20/560 payı dava dışı kişiye temlik ettiği ve halen taşınmazda 20/560 oranında paydaş olduğu, bu şekilde paylı mülkiyet üzere taşınmaza malik oldukları, dava dışı bir çok paydaşın da bulunduğu anlaşılmaktadır.Ne varki, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazda pay sahibi olan tüm paydaşlar arasında harici bir taksim olup olmadığının ve harici bir taksim var ise, çekişmeli bölümün kime özgülendiğinin saptanması, yok eğer bir taksim bulunmuyor ise, yine tüm paydaşlarca uzunca bir zaman için her bir paydaşın kullandığı yer mevcut olmak kaydıyla bir fiili durumun yaratılıp yaratılmadığı üzerinde durulması ve böyle bir fiili durum yaratılmış ise, çekişmeli yerin zilyedinin kim olduğunun belirlenmesi, yok eğer böyle bir fiili durum yaratılmamış ise, davacı yönünden intifadan men koşulunun oluşup oluşmadığının araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.Öte yandan; her ne kadar 4 adet ‘gayrimenkul yer belirleme sözleşmesi’ başlığını taşıyan belge ile, çekişmeli taşınmazdaki payların hangi bağımsız bölüme ait olduğu belirlenmiş ise de, dosya kapsamından, davacı H. ile davalı Ş. İ.’in bir arada taraf oldukları bir sözleşmenin bulunmadığı gözetildiğinde, anılan belgelerin onları bağlamayacağı da sabittir.Hal böyle olunca; yukarıdaki ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.