Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11113 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 8132 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ : GEBZE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/03/2006NUMARASI : 2003/850-100Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları N.K.'nun 6 parça taşınmazdaki paylarını, davalı kardeşine bedelsiz satış suretiyle temlik ettiğini, davalının taşınmazları geri vermeye yanaşmadığını, temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptal tescil veya tenkis isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, kardeşinin damadının kurduğu kooperatife girmek için taşınmazları bedeli karşılığı sattığını, sağlığında dava açmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, temliki işlemin muvazaalı olduğu, davacıların miras bırakanının taşınmaz satmaya ihtiyacı bulunmadığı, davalının da alım gücü olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle . ve parseller yönünden davanın reddine diğer parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14/11/2006 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat av.ile temyiz edilen vs.vekili Avukat geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü :-KARAR-Dava tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Nevarki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıtefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda "7600, 5086, 4058 ve 2895 parsel sayılı taşınmazlardaki davalı payının iptaline" denildiği halde gerekçeli kararda "7600, 5086, 4058 ve 2895 parselde davacıların miras bırakanı ile davalı arasında 17.01.1990 tarihli işleme konu payların iptali" denilmek suretiyle, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre şimdilik öteki hususların incelenmesine yer olmadığına; 4.12.2005 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 450,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 14.11.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.