MAHKEMESİ : ANTALYA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/11/2012NUMARASI : 2011/195-2012/492Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tazmina tdavası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.1.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat T. Ö..geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi E. S.. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu ve trafik kaydının iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel isteğine ilişkindir.Davacılar mirasbırakanları M. A..'ın maliki olduğu çekişme konusu 1409 ada 14 parsel sayılı taşınmazın A-1 Blok 4 nolu bölümün satış göstererek iki ayrı aşamada ikinci eşi olan davalı A.. A..'a temlik ettiğini, öte yandan yine mirasbırakanın kendi parası ile ..plaka sayılı aracı davalı adına satın aldığını, davalının dava konusu taşınmazı ve aracı alacak ekonomik gücü bulunmadığını, mirasbırakanın satışa ihtiyacı olmadığını, diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacı ile belirtilen işlemleri yaptığını ileri sürerek davacıların miras payları oranında tapu ve trafik tescil kayıtlarının iptaline ve mirasçılar adlarına tesciline bu mümkün olmadığı takdirde 50.000.TL bedelin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, mirasbırakanın diğer mirasçılara da taşınmaz temlik ettiğini mirasbırakanın gelirlerini hastalığı, ev ihtiyaçları ve benzeri işlere harcadığını, davanın haksız ve dayanaksız olduğunu öne sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, mirasbırakanın sağlığında terekesini taksim ettiği, tüm çocuklarına birer daire bıraktığı, hakkaniyet dahilinde herkese makul oranda hisse bıraktığı, ölümünden sonra da murisin paylaşılacak terekesi bulunduğu, davalıya evlenirken verilen taahhüt gereğince ve memnuniyet sebebiyle verilen daire tapusunun iptali isteğinin mahkemece kabul görmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasanın 141. maddesi hükmü gereği bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Diğer taraftan; 6100 sayılı HMK'nun 297/1-c (1086 s. HUMK'nın 388/3.) maddesinde, hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerektiği; aynı maddenin 2. fıkrasında ise (1086 s. HUMK'nın 388 maddeleri son fıkrasında) hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu ve gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı belirtilmiştir.Ne var ki; mahkemece yazılan kararda, davacı iddiaları bakımından hiçbir gerekçe oluşturulmadan, davalı savunmasına itibarla red kararı verildiği, araç kaydı bakımından ise davacı talebinin neden reddedildiğinin hüküm yerinde açıklanmadığı görülmektedir.Öte yandan; bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237. (818 s. Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda, davacıların mirasbırakan Mustafa’nın 10.04.2001 tarihinde ölen ilk eşinden çocukları olduğu, davalının ise murisin 13.05.2002 tarihinde evlendiği ikinci eşi olduğu, murisin davalı ikinci eşi ile evlenmeden önce maliki olduğu 1473 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu meskenini intifa hakkını üzerinde bırakıp çıplak mülkiyetini 22.03.2002 tarihli akitle oğlu davacı Hüseyin’e, 1280 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki 11 nolu meskenin tamamı ilk eşi F. A.. adına kayıtlı iken 17.04.2002 tarihli akitle intikalini yaptırıp miras payını diğer mirasçılar ile birlikte davacı kızı S.. Ö..’e satış suretiyle temlik ettiği, davacı ve mirasçı olan oğlu A.. A..’a yaptığı bir temlikin ise bulunmadığı görülmektedir.O hâlde, yukarıda açıklanan ilke ve olgular birlikte değerlendirildiğinde; murisin tüm mirasçıları kapsar biçimde bir taksim yaptığını, başka bir deyişle mal paylaştırdığını söyleyebilme olanağı yoktur.Öte yandan; murisin emekli maaşının ve kira gelirinin bulunduğu, mal satmaya ihtiyacının olmadığı da dosya kapsamı ile sabittir. Hâl böyle olunca; mahkemece, çekişme konusu taşınmazın muristen davalıya ilk ½ pay temlikine ilişkin akit tablosu ile 07 GM 350 plaka sayılı aracı davalının edinmesine dair araç satış sözleşmesi suretlerinin getirtilmesi tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, muvazaa iddiasının toplanan ve toplanacak delillere göre değerlendirilmesi ile hasıl olacak sonuca göre gerekçesi de yazılmak suretiyle davacıların bedel isteğine ilişkin bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 5.6.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.