Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11082 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 8939 - Esas Yıl 2006





MAHKEMESİ: ERDEMLİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 07/03/2006NUMARASI: 2004/709-51Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları anneleri A. K.’ın maliki olduğu .ada . parsel sayılı taşınmazdaki . ve .nolu mesken niteliğindeki bağımsız bölümlerle .nolu dükkandaki 1/2 paylarını, davalı üvey babalarının murisin hasta ve yaşlı olmasından faydalanarak müşterek kızları dahili davalı A.Ş.’ya temlik ettirdiğini, bu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, daha sonra davalı M.’nın kızı A.Ş.’dan aldığı vekaletname ile dava dışı arkadaşı olan vekil aracılığıyla A.Ş.nın haberi olmadan taşınmazların kendisine temlikini sağladığını ileri sürerek, tapu kaydının iptaliyle murisin mirasçıları adına tescil isteminde bulunmuşlardır.Davalı, satışın gerçek olduğunu ve bedeli ödediğini belirterek davanın reddini savunmuş, dahili davalı ise; davalı öz babasının kendisinden işleri yürütmek amacıyla aldığı vekaletnameler ile taşınmazları kendi adına temlik ettirdiğini, para alıp vermediğini ve açılan davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.Mahkemece, muvazaa olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma istemi değerden reddedilerek, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaalı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan A. K. In maliki olduğu 271 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 7 ve . nolu bağımsız bölümlerdeki payını vekil aracılığıyla dahili davalı A. Ş. S. A 12.3.1997 tarihli akitle temlik ettiği, onun da keza vekil C. B. aracılığıyla bu defa ilk vekil olan davalı M.K. 22.10.1998 tarihinde intikal ettirdiği anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu pay temliklerinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; miras bırakanın vekili olan M. K. In temlik eden miras bırakanın ikinci eşi, A. Ş. 'nın ise, bu eşten olma kızı olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının, bulunmadığı görülmektedir. Dahili davalı Ayşe Şeyda, taşınmazı temlik ederken bedel almadığını, ayrıca edinirken de bir bedel ödemediğini beyan etmiştir. Diğer taraftan taşınmazların gerçek değerleri ile akitle gösterilen değerleri arasında aşırı fark bulunduğu da keşfen sabittir.Belirtilen bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu pay temliklerinin muvazaa ile illetli olduğu sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi suretiyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.11.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.