Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11081 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13589 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: BÜYÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 24/04/2012NUMARASI: 2010/1347-2012/170Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 2.7.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M.. A..ile temyiz edilen davalı F.D.. vekili Avukat M. D..geldiler, davetiyet tebliğine rağmen temyiz edilen davalı E.A.. gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıya ait kat irtifakı kurulu 551 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 2 ve 3 nolu meskenlerin vekili olan davalı E.. tarafından 07.09.2010 tarihinde diğer davalıya satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır. Davacı, vekili E..'ın vekalet görevini kötüye kullanarak çekişmeye konu taşınmazlarını bu durumu bilen diğer davalıya muvazaalı olarak devrettiğini, bu işlemler sırasında hileli davranışlarla kandırılarak zarara uğratıldığını, herhangi bir bedel ödenmediğini ve davalıların haksız yarar sağladıklarını ileri sürerek temlikler ile tapu kayıtlarının iptali ile tescili istekli eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve anılan yasanın 390/2. maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 506/2. maddesi) Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince, hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, çekişme konusu taşınmazlar üzerine konulan ipoteklere dayanak belgelerin, ekspertiz raporlarının getirtilmediği, çekilen kredi bedelinin kime ne şekilde ödendiğinin sorulmadığı, mahkeme kasasına alınan banka kamera kayıtlarının uzman bilirkişileri incelettirilip bu konuda rapor alınmadığı, davacının yaptığı şikayetlere ilişkin soruşturma dosyalarının getirtilip değerlendirilmediği görülmektedir. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler ve olguları kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanarak, toplanacak delillerin, toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacı vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 2.7.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.