MAHKEMESİ : KİLİS ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/03/2012NUMARASI : 2009/844-2012/282Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, temlikin gerçek satış olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; miras bırakanın 11.10.1993 tarihinde öldüğü tek mirasçısı olarak evlatlığı olan davacıyı bıraktığı, davalının davacının oğlu olduğu, miras bırakanın 27.01.1981 tarihinde 1115 ada 190 parsel sayılı taşınmazını, 08.05.1981 tarihinde de 441 ada 25 parsel sayılı taşınmazdaki 115/146 payını satış suretiyle davalıya temlik ettiği, davacının ise miras bırakan Ayyüş'ün yapmış olduğu bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu iddia ederek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı ? yoksa mal kaçırma amacın mı ? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olaya gelince; murisin davacının eşi ile geçimsiz olduğu, bu nedenle davalı ile daha çok ilgilendiği, miras bırakanın kira gelirlerinin olduğu, mal satmaya ve paraya ihtiyacının bulunmadığı, davalının, davacı olan babasının yanında diğer kardeşleriyle birlikte torna işiyle uğraştıkları, her ne kadar davalı tarafından dosyaya çekişmeye konu taşınmazları satın aldığına ilişkin banka kayıtları ibraz edilmişse de hesabında gerçek bedelleri ödeyecek para bulunmadığı, mirasbırakanın tüm malvarlığına yakınını davalıya temlik ettiği, hususları gözetildiğinde, temlikin davacıdan mal kaçırma amaçlı, bir başka ifadeyle muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Kaldı ki akitte gösterilen bedeller ile akit tarihi itibariyle saptanan gerçek bedel arasındaki aşırı orantısızlık da bu olguyu doğrulayan nedenlerden birisidir.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de; davalı lehine dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden avukatlık parasına hükmedilmesi gerekirken, keşifte belirlenen ve harcı ikmal edilmeyen bedel üzerinden avukatlık parası tayin ve takdir edilmesi de isabetsizdir.Davacının temyiz itirazları değinilen yönler itibariyle yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.