MAHKEMESİ : AVANOS ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/01/2012NUMARASI : 2010/734-2012/15 Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece,davalıya ait yapının davacı taşınmaza taştığının keşfen saptandığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi ve davanın süratle sonuçlandırılması, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasanın 27. (HUMK’nun 73.) maddesi uluslararası sözleşmeler ve Anayasanın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS’ nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu nedenle,öncelikle yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin sağlanması ve ondan sonra işin esasına girilmesi esastır. Nevarki;dava dilekçesinin ve duruşma gününün davalı Fevzi'ye usulüne uygun tebliğ edilerek ona savunma hakkının tanındığını söyleyebilme olanağı yoktur. Bilindiği üzere,tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanun ve Tüzüğü hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı,tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, kanun ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. 7201 sayılı Tebligat Kanununun 16. ve Tüzüğün 22. maddesine göre kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır. Somut olaya gelince;dava dilekçesi ve duruşma gününün davalıya tebliğ evrakının davalının oğlu M. U..'a 17.08.2011 tarihinde teblig edildiği tebligat evrakında yazılı ise de davalının Mehmet isimli oğlunun olmadıgı nufus kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu durumda,dava dilekçesinin ve duruşma gününün davalıya tebliği Tebligat Kanunun 16. ve Tüzüğün 22. maddesine aykırı olup geçersizdir.Dolayısıyla davalıya tebligat yapılmadan duruşmaya devamla yokluğunda hüküm kurulması davalının savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır. Hal böyle olunca,öncelikle taraf teşkilinin sağlanması ve ondan sonra işin esasına girilmesi gerekirken,taraf teşkili sağlanmadan hüküm kurulması doğru değildir. Davalı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı vekilinin öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.