MAHKEMESİ : GEBZE 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/07/2013NUMARASI : 2012/581-2013/747DAVACILAR : GÜRBÜZ KADİROĞLU V.D.Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar M., İ.. Rabiye, Fadime, Fatma ve Hediye tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile miras bırakan adına tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği, toplanan deliller ve eksiğin tamamlanması suretiyle getirtilen belgelerden;ortak miras bırakan 1919 doğumlu H.D..'in 01.08.2004 tarihinde öldüğü,geriye eşi olan davacı Nuriye ile çocukları olan davacılar Mevlüt, İpek, Rabiye, Fadime, Fatma, Hediye, Hatice ve davalı Hulusi ile kendisinden önce ölen kızı Yosma'dan olma torunları olan davacılar Ayşe, Gürbüz, Ekrem ve Faize'yi mirasçı olarak bıraktığı,miras bırakan 97/231,davalı 55/231,dava dışı Gebze Belediyesi 79/231 oranında 3640 ada 2 parsel sayılı taşınmaza paydaş iken Belediye'nin 50/231 oranında payının 01.07.1999 tarihli encümen kararı ile miras bırakana ve diğer 29/231 oranında payının ise 31.08.1999 tarihli encümen kararı ile davalıya satıldığı,pay birleştirmesi ile birlikte 30.03.2000 tarihinde miras bırakan adına 147/231 ve davalı adına 84/231 oranında pay ile tapuya tescil edildiği,davacıların, miras bırakanın bedelinin tamamını kendisinin ödeyerek belediyeden satın aldığı 3640 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 29/231 hissesini murisin yaşlı, aciz ve hasta olmasından faydalanan oğlu olan davalının murisi kandırarak hile ile adına kaydettirdiğini ileri sürerek davalı adına kayıtlı 84/231 paya yönelik olarak tapu iptali ile terekeye iade istemi ile eldeki davayı açtıkları;yargılama sırasında davacılardan Ekrem ve Faize'nin davalarından vazgeçtiklerini bildirdikleri;vesayet altına alınan davacılardan Hatice yönünden kardeşi olan davacılardan vasi Mevlüt tarafından vesayet makamından husumete izin kararı alınmak suretiyle anılan kısıtlı bakımından yargılamaya devam edildiği;davacılardan Nuriye'ye ise oğlu olan davacılardan Mevlüt'ün vasi olarak atandığı ancak vesayet makamından husumete izin kararı alınmadan anılan kısıtlı bakımından yargılamaya devam edildiği anlaşılmaktadır.Dosya içeriği ve toplanan delillere, hükmün dayanağı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle;dava dilekçesi ile iddianın ileri sürülüş biçiminden uyuşmazlığın davalının şuyulandırma ile paydaş olduğu ve öncesinde 3. kişiden satın aldığı 55/231 paya yönelik olarak değil belediyeden satın alınan ve davalı adına kayıtlanan 29/231 paya yönelik olduğu gözetilerek davalı adına kayıtlı 84/231 paydan 55/231 paya yönelik olarak davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacılar Mevlüt, İpek, Rabiye, Fadime, Fatma ve Hediye'nin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine. Davacılar Mevlüt, İpek, Rabiye, Fadime, Fatma ve Hediye'nin davalı adına kayıtlı 29/231 paya yönelik temyiz itirazlarına gelince;Hemen belirtilmelidir ki; dava terekeye iade istekli olarak açılmıştır. Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701. ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK'nin 701. maddesinde (...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. TMK'nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. Somut olayda,davanın tüm mirasçılar tarafından açıldığı ancak yargılama sırasında davacılardan Ekrem ve Faize'nin davalarından vazgeçtikleri gözetilerek terekeye TMK.'nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek esas hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Öte yandan,6100 sayılı HMK 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir. İddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriği birlikte değerlendirildiğinde, davacıların açıkça hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğinde bulunduğu açıktır.Mahkemece,hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek muris muvazaası yönünden değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Bilindiği üzere hile (aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Diğer taraflan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Ne var ki, mahkemece hile iddiası yönünden bir inceleme yapılmış değildir. Hal böyle olunca, davada çekişme konusu taşınmazın iptal edilerek terekeye döndürülmesi istendiğine göre öncelikle davanın görülebilirlik koşulu olan iştirakin sağlanması,ondan sonra öncelikle davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, davanın süresinde açıldığının tespiti halinde yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, taraf delillerinin toplanıp değerlendirilmesi,hasıl olacak sonuca göre davalı adına kayıtlı bulunan 29/231 paya yönelik olarak bir karar verilmesi gerekirken,taraf teşkili sağlanmadan ve hukuki nitelemede hataya düşülerek yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Kabule göre de,davacılardan Nuriye yargılama aşamasında Gebze 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 26.03.2013 tarih 2013/176-372 E.K. sayılı ilamı ile hacir altına alınmış kendisine davacılardan Mevlüt vasi olarak atandığı halde vesayet makamından Türk Medeni Kanununun 462/8. maddesi gereğince husumete izin kararı olmaksızın yargılamaya devam edilmesi de isabetsizdir.Davacılar Mevlüt, İpek, Rabiye, Fadime, Fatma ve Hediye'nin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.