MAHKEMESİ : SAKARYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/12/2011NUMARASI : 2010/154-2011/892Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.6.2012 Salı günü saat:09.25'te daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım istemine ilişkindir.Mahkemece, el atmanın önlenmesi davasının kabulüne, yıkım isteminin reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1411 ve 1327 parsel sayılı taşınmazların davacı, 6070 parsel sayılı taşınmazın ise davalı adına kayıtlı oldukları anlaşılmaktadır. Davacı, davalının taşınmazlara taşkın bina inşa etmek suretiyle haksız olarak müdahale ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış, mahkemece taşkın inşaatın davalının kötü niyetinden değil, o bölgedeki imar çalışmalarının hatalı yapılmasından kaynaklandığı ve yıkımın fahiş zarar doğuracağı gerekçesiyle yıkım isteğinin reddine karar verilmiş ise de, eksiğin tamamlatılması yoluyla getirtilen belgeler, yapılan keşif alınan bilirkişi raporları gözetildiğinde taraflar arasındaki çekişmenin tersimat hatasından kaynaklandığı ve eldeki davanın çözüme kavuşturulabilmesi bakımından öncelikle tersimat hatasının giderilmesi gerekeceğinde kuşku yoktur.3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Yasa ile değişik 41. maddesi ve kanunun tatbik şeklini gösteren 20.04.2006 tarihli yönetmeliğin 6. maddesi hükmü gereğince, ölçü, hesaplama, tersimat ve sınırlandırma hatalarından kaynaklanan yanlışlıkların ve eksikliklerin hangi usul ve esaslar dairesinde ve hangi mercii tarafından düzeltileceği öngörülmüş olup, bu düzenlemelere göre; kadasto sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerde geometrik durumları kesinleşmiş olan taşınmazlarda belirtilen sebeplerden ötürü meydana gelecek hataların ilgilisinin Kadastro Müdürlüğü’ne müracaatı üzerine veya müdürlükçe re’sen düzeltilmesi, sonucunun ise taşınmaz malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ edilmesi öngörülmüş, ilgilisi tarafından tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde düzeltmenin kaldırılması için Sulh Hukuk mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltmenin kesinleşeceği yasaca benimsenmiştir. O halde, tersimat hatalarının düzeltilme işlemlerinde yasal olarak ve öncelikle idarenin (Kadastro Müdürlüğünün) görevli ve yetkili olduğu ve idarece tersimat hatasının düzeltilmesine yönelik tasarrufun sonucu itibariyle eldeki davayı etkileyeceği kuşkusuzdur. Öte yandan, tersimat hatasının düzeltilmemesi veya talebin reddedilmesi halinde davalının taşınmazı satın aldıktan sonra yapıyı inşa ettiği ve iyi niyetli olmadığı anlaşıldığından yıkım isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekeceği de açıktır.Bilindiği üzere,Taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu Medeni Kanunun 722, 723, 724 ncü maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre “ Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.”Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen “ üst toprağa bağlıdır “ kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, anayapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası ( mütemmim cüz’ü ) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça ( mütemmim cüz ) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması, arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur.Medeni Kanunun 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyiniyetin isbatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması def'i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulmalıdır.Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup ta zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan subjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır. (Durum ve koşulların haklı göstermesi) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır. Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısımın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını istiyebilir.Ayrıca,iyiniyet savunmasının yukarda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi,ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluylada ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağıda kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat (uygun bedel) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil,gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4, Borçlar Kanunun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir. Öte yandan taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir.Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni maliklerde maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar. Öyle ise, taraflara 3402 Sayılı Yasanın 41. maddesi gereğince idareye (Kadastro Müdürlüğü'ne) başvurarak hatanın düzeltilmesi için imkan tanınması, başvurmaları hâlinde orada belirlenecek çap durumu gözetilmek suretiyle bir hüküm kurulması, başvurmamaları ve tersimat hatasının düzeltilmemesi durumunda yukarıda belirlenen taşkın yapılanmaya ilişkin ilkeler gözönünde bulundurularak karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.