Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10974 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 10039 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : SULTANBEYLİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/06/2010NUMARASI : 2006/539-2010/537Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi, ihtiyati davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne, asli müdahilin isteğinin ise reddine ilişkin olarak verilen karar asli müdahil tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.10.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat G.K.ile temyiz edilen davacılar H.D. vd. vekili Avukat Ş.B.geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı G. B. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muarazanın önlenmesi isteğine ilişkin olup; yargılama sırasında davaya asli müdahil sıfatıyla katılan tarafından da, taşınmaz üzerine yargılama sırasında konulan ihtiyati tedbirin kaldırılması istenmiştir.Getirtilen kayıt ve belgelerden, paylı mülkiyete tabi çekişmeli 1410 parsel (553426 m2.arazi) sayılı taşınmazda davacı M.G.'in 26.08.2004 tarihinde satın alma suretiyle 3/3720 payının bulunduğu, davalı G.'ın ise dava dışı kişiden 31.05.2006 tarihinde 27/93000 pay satın alarak taşınmazda paydaş olduğu; ayrıca, dava dışı pek çok paydaşın yer aldığı görülmektedir.Mahkemece, davacının davasının kabulüne, asli müdahilin isteğinin ise reddine karar verilmiş; hüküm, yalnızca asli müdahil tarafından temyiz edilmiştir.Ne var ki, davada muarazanın önlenmesi dışında istek bulunmadığı halde, HUMK'nun 74. (HMK. 26.) maddesi göz ardı edilerek, paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kurulmamış bağımsız bölümler yönünden müstakil mülkiyet oluşturacak şekilde tescil hükmü kurulması doğru değildir. Zira, sicil kayıtlarının doğru şekilde oluşturulması kamu düzeniyle ilgili olup, mahkemece resen gözetilmelidir. Diğer taraftan, kısa kararla gerekçeli karar arasında da çelişki yaratılmıştır.Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. (HMK. 186.) maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388.(HMK. 297.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. (HMK. 297.) maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ancak, uygulamada söz konusu Yasanın 381. (HMK. 294.) maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389.(HMK. 297.) maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgilidir ve gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri dikkate alınmadan, kısa kararda el atmanın önlenmesine ve belediye kayıtlarının iptaline karar verildiği halde, gerekçeli kararda ilaveten tescil kararı verilerek kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar yazılması isabetsizdir. Kabule göre de; yerel mahkeme kararı 1086 sayılı HUMK.'nun yürürlüğü döneminde tesis edilmiş olup, yargılama sırasında konulan tedbirin devamı veya ademi devamı konusunda bir hükmü içermediğine göre, aynı Yasa'nın 112. maddesi uyarınca tedbirin kendiliğinden mürtefi olacağı açıktır. Karardan sonra bu husus ileri sürülerek tedbirin kalktığına dair Tapu Sicil Müdürlüğüne yazı yazılması talebini içeren dilekçe üzerine "Tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına." şerhinin konulması da usule aykırıdır.Asli müdahilin temyiz isteği açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 09.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.