Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10973 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 4915 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : KAZAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/01/2012NUMARASI : 2009/296-2012/35Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.10.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı S. T.vekili Avukat M. V., davacılar M. A. vd. vekili Avukat H. Ö. ile temyiz edilen vekili Avukat S.S. A. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu 1331, 1530, 2304 ve 3078 parsel sayılı taşınmazların tamamı muris A. V.T. adına kayıtlı iken; murisin, çekişmeli taşınmazlarını satması için 31.08.2009 tarihli vekaletname ile dava dışı oğlu M.'dan olma torunu S.'ı vekil tayin ettiği, S.'ın da vekalete istinaden murise ait bu taşınmazları murisin ölümünden bir gün önce 02.09.2009 tarihinde davalı N..'ye toplam 12.000 TL. bedelle sattığı; satışla aynı tarihte davalı N..ile murisin torunu (vekil) S.arasında noterde arazi kira sözleşmesi düzenlendiği ve çekişmeli 4 parça taşınmazın davalı tarafından S..'a kiralandığı; 1924 doğumlu murisin 03.09.2009 tarihinde ölmesiyle, geride mirasçıları olarak 3 oğlu ve 2 kızının kaldığı; eldeki davanın, murisin oğlu S. ile kızları M. ve S. tarafından açıldığı, davalı Nuhdede'nin ise 3. kişi konumunda olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, murisin, köyün zenginlerinden olup ölümünden sonra geride birçok taşınmaz bıraktığı, sağlığında taşınmazlarından elde ettiği gelirle yaşamını rahat bir şekilde idame ettirdiği, taşınmaz satmaya ihtiyacının bulunmadığı; son yıllarda daha çok oğlu H.ve torunu S. ile vakit geçirdiği; çekişmeli taşınmazların dava ve satış tarihleri itibariyle toplam değerlerinin 613.926 TL. olduğu; davalının değeri bu kadar yüksek olan taşınmazları resmi akitte 12.000 TL. gibi bir bedelle satın aldığı, daha yüksek bir bedel ödediği yönünde bir savunmada bulunmadığı gibi, ödediyse de bu yönde inandırıcı bir delil ibraz edemediği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de T. Medeni Kanunu'nun 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olayda saptanan maddi olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; miras bırakanın, terekesinden mal kaçırmak amacıyla dava dışı oğlu H.ve torunu S. ile birlikte hareket ettiği, satış işleminin muvazaalı biçimde gerçekleştirildiği ve davalının da el ve işbirliği içerisinde muvazaalı işleme katıldığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmesi isabetsizdir.Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 900.00.'er-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 09.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.