Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1094 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 16016 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GÖLBAŞI(ANKARA) 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/06/2013NUMARASI : 2012/818-2013/661Yanlar arasında görülen tapu iptali, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin dava sonucunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi .... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.-KARAR- Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, mümkün olmadığı takdirde ise tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, ehliyetsizlik olgusunun kanıtlanamadığı, tenkis isteği bakımından da tasarruf nisabının aşılmadığı ve hak düşücü sürenin geçirildiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan A. A.n 13.04.2012 tarihinde öldüğü, geride davacı kızı ile dava dışı oğlu M.A.ın mirasçı olarak kaldıkları, davalının ise oğlu M. olma torunu olduğu, murisin çekişme konusu 249, 730, 1478, 1487, 1499, 1599, 1654 ve 2005 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/6 oranındaki paylarını 21.12.2007 tarihli akitle bağış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki; tapu kaydına dayanılarak açılan iptal davasında, ayrıca tescil isteğinde bulunulmamış olması iptal davasının reddi için başlı başına bir sebep teşkil etmez. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, iptal isteminin tescili kapsamadığı gözetilerek davacıya, ayrıca tescil davası açması için imkan tanımak ve dava açılması halinde her iki dava birleştirilerek karara bağlanmaktan ibarettir. Değişik anlatımla, sadece iptal davasının kabulüne ve tapunun veya bağışın iptaline karar verilmesi, tapulu taşınmazın sicil dışı (kayıtsız) kalması sonucunu doğurur ki, böyle bir uygulama, devletin bütün taşınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek sicile bağlama yolunda benimsediği -dolu pafta sistemi – genel ilkesi ile bağdaşmaz. Ne var ki, davacı iptal değil, sadece tescil isteğinde bulunmuş ise Yargıtay'ın yerleşmiş ve kurallaşmış uygulamalarına göre, tescil isteği tapu sicilinde mevcut eski kaydın iptali isteğini de kapsadığı gözetilerek davacının ayrıca tapu kaydının iptalini de dava etmesine gerek olmadığı benimsenmektedir.(YHGK 11.11.1983 tarih, 1981/8-80 Esas ve 1983/1162 sayılı Karar) Somut olayda, yukarıda değinilen biçimde açılmış bir tescil davası yoktur. O halde, öncelikle davacı tarafa tescil davası açması için önel verilmesi, açtığı taktirde eldeki dava ile birleştirilmesi, ondan sonra işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Öte yandan, davacı vekili 03.04.2013 tarihli oturumda tapunun muris A.A.mirasçıları adına tescili isteğinde bulunmuş olup, bu beyandan davanın tereke adına açıldığı anlaşılmaktadır.Ne var ki;. mirasbırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir. Davacı dışında başka bir mirasçının daha bulunduğu da dosya kapsamı ile sabittir. Terekeye karşı yapılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğinde ki muris muvazaası ve elatmanın önlenmesi gibi davaların dışında ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması vs. gibi davalarda terekeyi temsil eden tüm mirasçıların bir arada hareket etmek suretiyle davayı birlikte açmaları, ayrıca, mirasçılardan bir tanesinin terekeye iade şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçılarının davada muvafakatlerinin sağlanması, aksi takdirde terekenin atanacak temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerekeceği (T.M.K. 640 md.) tartışmasızdır. Davanın görülebilirlik koşulu bu şekilde yerine getirildiğinde davanın dinlenmesi olanaklıdır.Bunlar dışında, mahkemece hukuki ehliyetsizlik iddiası konusunda bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı da yoktur.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. O halde; yukarıda açıklandığı gibi, davacının sadece iptal isteği ile eldeki davayı açtığı, bu isteğin tescil talebini kapsamadığı gözetilerek öncelikle davacı tarafa tescil davası açması için önel verilmesi, açtığı taktirde eldeki dava ile birleştirilmesi, öte yandan dava dışı mirasçının açılan davaya muvafakatinin alınması, muvafakat etmediği takdirde ise TMK'nin 640. maddesi gereğince terekeye mümessil tayin edilerek davanın görülebilirlik koşulunun sağlanması, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu dikkate alınarak tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere noksan soruşturmayla yetinilerek hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazlarının bozma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.