MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/02/2013NUMARASI : 2012/45-2013/49Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, eski belediye başkanı olan davalı H. D..'in 1382 parsel sayılı taşınmazda 160/960 payı, 2259 parsel sayılı taşınmazda ise 1/3 payı mevcutken Bağlum Belediyesi tarafından yapılan imar uygulaması sonucu 1382 parselin dava konusu 879 ada 1 parsele, 2259 parselin ise dava dışı 1782 ada 2, 3, 4, 5 ve 6 parseller ile dava konusu 1600 ada 8 ve 11 parsel, 1782 ada 7 parsel, 1794 ada 1 parsel ve 1743 ada 5 parsele gittiği böylece 879 ada 1 parsel, 1782 ada 7 parsel, 1794 ada 1 parsel ve 1743 ada 5 parsel sayılı taşınmazlarda davalı ile belediyenin paydaş oldukları bilahare belediye meclisinin, davalının da belediye başkanı olarak katıldığı 06.01.1999 tarihli 1999/1 sayılı kararıyla Hazine arsalarının satışının yapılmasına karar verildiği ve buna istinaden yine davalının başkan olarak katıldığı ve imzaladığı 07.04.1999 tarihli Encümen kararlarıyla 1782 ada 7 1794 ada 1, 1743 ada 5 ve 879 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki belediye paylarının davalıya satışına karar verildiği ve 15.04.1999 tarihinde taşınmazların davalı adına tescil edildiği, davalının belediyeden aldığı paylarla birlikte 879 ada 1, 1794 ada 1, 1743 ada 5 parseldeki paylarını 22.06.2002 tarihinde dahili davalı İ. F..'e temlik ettiği, 1782 ada 7 parseldeki payını da 18.01.2002 tarihinde dava dışı M..'ya devrettiği, bu kişilerin de taşınmazları bir kısmı davalının çocukları olan dahili davalılara temlik ettikleri, aşamada 879 ada 1 parselin 1848 ada 3 ve 1312 ada 6 parsellere, 1743 ada 5 parselin de 2857 ada 6 ve 2880 ada 1 parsellere imaren gittiği, sonuç itibariyle 879 ada 1 parselden 1312 ada 6 parsele giden payın dahili davalı F. ve F..; 1848 ada 9 parsele giden payın dahili davalı İ. F.., 2857 ada 6 ve 2880 ada 1 parsellere giden payın dahili davalı F.., 1782 ada 7 parselin dahili davalı A.Ö.. ve A. S.., 1794 ada 1 parselin ise dahili davalılar C., O.., F., A.. ve S.. üzerinde kaldığı anlaşılmaktadırSomut olayda davacının, davalı H. D..'in belediye başkanı olduğu dönemde yapılan imarlar, kendi katılımı ile alınan kararlar ve usulsüz işlemlerle belediye paylarını aldığını, davalı adına yapılan tescillerin yolsuz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı görülmektedir. Gerçekten de imar uygulamaları ile oluşan dava konusu 879 ada 1, 1743 ada 5, 1794 ada 1 ve 1782 ada 7 parsel sayılı taşınmazlardaki belediye payının satışının yapıldığı tarihte davalı H. D..'in Bağlum belediye başkanı olduğu anlaşılmaktadır. Anılan taşınmazlarda belediye paylarının satışının belediye meclisi ve belediye encümen kararına dayalı olarak yapıldığı, satışa dayanak teşkil eden 06.01.1999 tarih ve 1999/1 sayılı belediye meclis kararı ile satışın yapıldığı 07.04.1999 tarih ve F/23-81, 82, 83 ve 87 sayılı belediye encümen kararlarına dönemin belediye başkanı olan ve taşınmazları edinen davalı H..'nın bizzat katıldığı ve kararda imzasının bulunduğu resmen sabittir. M.. 1580 sayılı yasannıın 80. maddesinde olduğu gibi 5393 sayılı Belediye Kanununun 35. maddesinin 6. fıkrasında da encümen üyelerinin münhasıran kendileri ile ilgili işlerin görüşüldüğü encümen toplantılarına katılamayacakları açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda yasaya açıkça aykırılık oluşturan sicilin dayanağı idari işlem şeklen ayakta olsa bile bu tasarrufa hukuki netice bağlanamayacağı, başka bir ifadeyle böyle bir işleme dayalı tescilin yolsuz olacağı ve idari işlemin ayakta olmasının yolsuz tescil olma durumunu değiştirmeyeceği tartışmasızdır.Öte yandan, dava konusu taşınmazların 2. ve 3. el konumunda olan dahili davalılara temlik edildiği anlaşılmaktadır. Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Diğer taraftan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 08.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Bu durumda davalı H..'dan gelen taşınmaz veya hisselerle ilgisi bulunmayan dahili davalı Sadık hakkında davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktaır.Buna karşın davalı H..'dan gelen taşınmazlardan bir kısmının çocukları adına kayıtlandığı, bu kişilerin davalının çocukları olmaları nedeniyle durumu bilmeleri veya bilebilecek durumda olmaları nedeniyle iyiniyet iddialarının dinlenemeyeceği açıktır. Ancak davaya dahil edilen diğer kişilerin iyiniyetli olup olmadıklarının tespiti gerekmektedir.Hal böyle olunca, davacı belediye tarafından davalı Hamza Dağdeviren'e yapılan satışların hukuki dayanaktan yoksun olduğu gözetilerek son kayıt maliki 2. ve 3. el olan dahili davalıların iyiniyetli olup olmadıklarının araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.7.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.