Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10904 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 9264 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: ARDAHAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 12/07/2012NUMARASI: 2010/521-2012/428Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tecsil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava vekalet aktinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Dava konusu 311 ada, 42 parsel sayılı taşınmazın Davacı, davalı Y.. ile birlikte dava dışı pek çok mirasçıya miras bırakanları olan E.Ş.'dan irsen intikal ettiği, davacının taşınmazdaki 1/20 oranındaki payının satışı konusunda 29.07.2009 tarihli vekaletname ile kardeşi olan davalı Y..'ı vekil olarak tayin ettiği, davalı Y..'ın tüm mirasçılardan aldığı vekaletname ile dava konusu taşınmazdaki davacıya ait payla birlikte taşınmazda mirasçıların malik olduğu payların tümünü 24.05.2010 tarihinde oğlu olan diğer davalı Z..'e satış yolu ile temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; davacının 22.12.2011 tarihli celsede vekaletnameyi kendi hür iradesi ile imzaladığını belirttiği, davacı yanında tüm mirasçıların paylarını aynı vekil eliyle temlik ettikleri, davalı Yalçın'ın da 22.12.2011 tarihli celsede ki beyanında satış bedelinin tümünü davacıya ödemediğini kabul ettiği, bu haliyle temlikin iradi olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca; davacının bedelle ilgili ayrı bir dava açabilmesi mümkün olduğundan iptal tescil isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne dair hüküm kurulması doğru değildir.Davalılar, temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.7.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.