Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10846 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 10975 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/10/2011NUMARASI : 2010/446-2011/340Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Mahkemece; davanın ehliyetsizlik iddiasına dayandırıldığı ve vekil kılınan Kemal Bozkurt'un ise Adli Tıp Kurumundan alınan raporunda akit tarihlerinde hukuki ehliyetinin bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.1-Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 21.11.2003 tarihinde yeğeni olan ve dava açılmadan önce ölen K. B.'u geniş yetkili vekil tayin ettiği, onunda vekil sıfatıyla davalılardan K. E.'e davacıya ait 504 sayılı parseli satması için vekalet verdiği, 504 parselin 01.06.2004 tarihinde imar uygulaması sonucunda, 34501 ada, 1 parsel, 34509 ada, 1 parsel ile 34498 ada, 3 parsel sayılı parsellere ifraz edildiği, her üç taşınmazında vekil kılınan Kudret tarafından diğer davalı E.E.'e 22.07.2004 tarihinde satış suretiyle devredildiği, çekişmeli taşınmazların davadan önce 14.02.2006 tarihinde dava dışı üçüncü kişilere satılarak devredildiği anlaşılmaktadır.Mahkemece, ehliyetsizlik iddiası yönünden araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle ilk vekil Kemal'in işlem tarihlerinde ehliyetinin olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiştir.Bu iddianın kanıtlanamadığı Adli Tıp Kurumu raporu ile sabitir.Ancak, dava dilekçesinin içeriğinden, davacının aynı zamanda vekalet görevinin kötüye kullanıldığını da ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.Ehliyetsizlik iddiası kanıtlanamadığına göre davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması ile sınırlı olduğu kabul edilmelidir.Ayrıca; çekişme konusu taşınmazların dava açılmadan önce 14.02.2006 tarihinden dava dışı üçüncü kişilere temlik edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalıların tapu iptali ve tescil davası bakımından sıfatlarının kalmadığı açıktır. Bu gerekçeyle tapu iptali ve tescil davasının reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından hükmün bu kısmın ONANMASINA;2-Dava terditli olarak açılmış, tapu iptali ve tescil olmazsa davalılar Ertan ile Kudret yönünden alacak istenmiştir.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 (6098 s. TBK.506) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Hal böyle olunca; taraf delillerinin yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırılıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.