MAHKEMESİ : EREĞLİ(KONYA) 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/01/2013NUMARASI : 2011/589-2013/51Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil isteğinin reddi ile davacıya irat bağlanmasına ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, akte aykırılık nedeniyle tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin reddi ile davacıya irat bağlanmasına karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;davacı ile davalının 08.05.2002 tarihinde evlendikleri,davacının ½ pay sahibi olduğu çekişme konusu 14 parseldeki payını davalıya 02.05.2005 tarihinde ölünceye kadar bakım akdiyle devrettiği anlaşılmaktadır.Davacı,davalının sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmış;davalı ise,edimlerini yerine getirdiğini,ancak bakım görevini yerine getirmesine davacının önceki evliliğinden olma dava dışı çocuklarının engel olduğunu,davacıyı yanına alıp bakmak isteğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme Borçlar Kanununun 511. maddesinde, (TBK md. 611) “kaydı hayat ile bakma mukavelesi, akitlerden birinin diğerine ölünceye kadar bakmak ve onu görüp gözetmek şartıyla bir mamelek yahut bazı malların temlikini iltizam etmesinden ibaret olan bir akit” olarak tarif edilmiştir.Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Hemen belirtmek gerekirki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları Borçalr Kanununun 5l7. maddesinde (TBK md. 617) açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan herbirinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.Öte yandan, Borçlar Kanununun 517/son maddesi (TBK md 617/son) hükmüne göre; Hakim mukaveleyi feshedecek yerde, iki taraftan birinin talebi ile yahut re’sen artık birlikte yaşamalarına nihayet verip buna mukabil alacaklıya kaydı hayat ile bir irat tahsis edebilir.”Uyuşmazlığın değinilen hüküm (BK.nun 517/son maddesi TBK md 617/son) uyarınca çözüme bağlanması; bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkanlarının ortadan kalktığı yada büyük ölçüde sınırlandığı haller için düşünülmelidir. Bunun yanısıra, takdir edilecek irat, yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır.Somut olaya gelince; davalının, hastalanıp hastaneye yatana kadar davacıya baktığı, davacıyı çocuklarının evlerine götürmesi nedeniyle davalının bakım borcunu yerine getirmesinin olanaksız hale geldiği, ancak bu durumun ortaya çıkmasında davalının bir kusuru bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu olgular belirlenmek ve benimsenmek suretiyle iptal ve tescil isteminin reddi ile irad bağlanmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacının temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Davalının temyiz itirazlarına gelince; yukarıdaki ilke ve olgulara göre araştırma ve inceleme yapılarak davacı lehine uygun bir irat bağlanmasına karar verilmesi gerekeceğinde de kuşku yoktur.Hüküm altına alınacak iradın belirlenmesinde bir yandan akte konu taşınmazın değer ve getireceği gelir, diğer yandan davalının bakım yükümlülüğünün karşılığı gözetilerek neticeye ulaşılması kuşkusuzdur.Ne var ki, bu suretle yapılacak belirlemede akit taraflarının sosyal ve ekonomik durumlarının gözetilmesi ve hakkaniyet kurallarına uyulması da zorunludur.Öyle ise,mahkemece yapılacak iş, Türk Medeni Kanununun 4. ve Borçlar Kanununun 98. maddesi (TKB md 114) yollamasıyla aynı Yasanın 43 ve 44. maddelerinin (TBK md 51 ve 52) gözetilmesi suretiyle,iradın belirlenmesinden ibarettir. Belirtilen bu ilkelere uygun düşmeyen irat takdiri yanılgılıdır.Davalının temyiz itirazı açıklanan sebeple yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.