MAHKEMESİ : İSTANBUL 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/03/2013NUMARASI : 2009/231-2013/87Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.09.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat R.. Y.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı D.. D.. vekili Avukat, davalılar İ.. Ş.. vd.vekili Avukat, davalılar, E.. T.. vd.vekili Avukat gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, ehliyetsizlik, vekâlet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteklerine ilişkindir. Davacılar, mirasbırakan babaları M.. Ş..'in kayden paydaşı olduğu arsa vasıflı 10289 ada 58 parsel sayılı taşınmazdaki 30/770'er payını 27.05.2002 tarihinde davalı oğlu Yasin ve İlhan'a satış suretiyle temlik ettiğini, anılan davalıların da çekişmeli payları yakın akrabaları olan davalı Yusuf ve Engin'e devrettiklerini, bu temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca murisin aynı taşınmazdaki 125/770 payını 01.07.2008 tarihinde vekili olan davalı oğlu İlhan aracılığıyla, davalı D.. A..ye yine satış suretiyle aktardığını, işlem tarihinde murisin ehliyetiz olduğunu, ehliyetli olsa bile vekaletin hile yoluyla temin edildiğini, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını, temlik işleminin bedelsiz, mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, yasal miras payları oranında tapu iptal ve tescile olmazsa davalı İlhan ve Yasin'den, belirlenecek tazminatın tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı Yusuf ve Engin, iyi niyetli olduklarını, davalı D.. A.., vekâletname hazırlanırken murisin akli dengesinin yerinde olduğuna dair sağlık raporu alındığını, satışın gerçek olduğunu iyi niyetli alıcı olduğunu, davalı İlhan ve Yasin ise mirasbırakanın paylaştırma kastı ile hareket ettiğini, temlikin mal kaçırma amaçlı olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, İstanbul Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan alınan rapora göre mirasbırakanın akit tarihinde fiil ehliyetinin bulunduğu ve muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakanın M.. Ş..'nin paydaşı olduğu arsa vasıflı 10289 ada 58 parsel sayılı taşınmazdaki 30/770 payını 27.05.2002 tarihinde davalı oğlu Yasin'e, 30/770 payını ise aynı akitle oğlu olan davalı İlhan'a satış suretiyle temlik ettiği, davalı Yasin'nin de 30/770 payını 30.04.2007 tarihinde davalı Yusuf'a satış suretiyle devrettiği, davalı İlhan'nın ise 30/770 payını 10.05.2007 tarihinde diğer davalı Engin'e yine satış suretiyle aktardığı, ayrıca murisin aynı taşınmazdaki 125/770 payını 01.07.2008 tarihinde vekil kıldığı davalı oğlu İlhan aracılığıyla, akrabalık bağı bulunmayan davalı Dursun Ali'ye satış suretiyle devrettiği, davalı Yasin, İlhan, Engin ve Yusuf'un birbirleri ile yakın derecede sıhri hısım oldukları, mirasbırakanın 11.03.2009 tarihinde ölümüyle geriye mirasçı olarak davacı çocukları Ayla, Nejla, Hidayet, Muharrem, Halit, Rahim, Döndü ve Nerman ile davacı eşi Hüsne ve davalı çocukları İlhan ve Yasin ile dava dışı çocukları Ömer, Fatma, Sevil ve Erdoğan'ın kaldığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, mirasbırakanın vekil kıldığı davalı oğlu İlhan aracılığıyla diğer davalı D.. A..'ye yapılan temlik yönünden iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacıların ehliyetsizlik ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı olarak miras payları oranında istekte bulundukları anlaşılmaktadır. Mirasbırakanın ölüm tarihine göre terekesi el birliği mülkiyeti hükümlerine tâbi olup davacılar dışında mirasçıları olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Bilindiği üzere; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 701. ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK'nin 701. maddesinde (...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. TMK'nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. Davacılar, dava konusu taşınmazların terekeye iadesi veya tüm mirasçılar adlarına tescili istekli dava açmadıklarına ve miras payları oranında tapu iptali ve tescil istediklerine göre; usûlüne uygun bir dava açıldığı söylenemez.O hâlde davacılar tarafından ehliyetsizlik ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı olarak payları oranında açılan davanın dinlenme olanağı bulunmadığından davalı D.. A.. hakkındaki davanın reddine karar verilmesi bu gerekçeyle ve sonucu itibariyle doğrudur.Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir ReddineDavacıların öteki temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir.Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarihli 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside TMK'nın 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237., 213. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyiceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.Öyle ise, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı, böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.Somut olaya gelince, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde davalı Yasin ve İlhan denkleştirme savumasında bulunmalarına rağmen mahkemece bu yönde gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan sonuca gidilmiştir.Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler de gözetilmek suretiyle mirasbırakanın tüm mirasçıları kapsar biçimde denkleştirme yapıp yapmadığının duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıklığa kavuşturulması, denkleştirme iradesi ve olgusunun varlığının saptanamaması halinde davalı Yasin ve İlhan'nın diğer davalı Yusuf ve Engin birbirleri ile yakın akraba oldukları davalı Yusuf ve Engin'nin iyiniyetli olmakdıkları gözetilmek suretiyle anılan kişilere yapılan temlikler yönünden davacıların miras payları oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 15.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.