Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10694 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 6083 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 10/07/2012NUMARASI: 2011/158-2012/454Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, ehliyetsizlik, hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davacı tarafından çekişmeli taşınmazın muvazaalı olarak davalıya yapılan temliki işlemin geçersiz olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, çekişme konusu 1142 sayılı kadastral parseldeki 18/2000 payını davalı eşine 29.5.2004 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, anılan taşınmazın imar uygulaması sonucu 7793 ada 1 nolu imar parselin tamamının davalı adına tescil edildiği; davacı vasisinin, temlik tarihinde davacı M.in ehliyetsiz olduğunu, kaldı ki, yapılan temliki işlemin davalının hilesi sonucu muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini, tapuda satış gösterilmiş ise de gerçekte işlemin karşılığında bir bedel alınmadığını ileri sürerek, davalı adına tapu kaydının iptali ile davacı M. adına tescili isteğinde bulunduğu; dava dilekçesi içeriğine göre, ehliyetsizlik, hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine birlikte dayanıldığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.O halde, davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında, hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine de dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek, önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranmaeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.O halde; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, davacı M. tarafından, çekişmeli taşınmazdaki payın davalıya yapılan temlik ( 29.5.2004 ) tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, davacı M.'in ehliyetsiz olması halinde davanın kabulüne karar verilmesi, yok eğer, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı isteğin değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerlere(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.6.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.