Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, tarafların paydaşı bulundukları dava konusu taşınmazın kullanım şekli konusunda anlaşamadıklarını belirtip, Medeni Yasanın 693. maddesi gereğince bu yerden yararlanma ve kullanma şeklinin hakimlikçe belirlenmesine veya paylı malın kullanımının eşit olarak bölünmesine karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, bölüşümün mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, haklı görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmekle, duruşma günü olarak saptanan 14.10.2003 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden v.s. vekili Av.H.Vassat Kuzeyman, Av.Güneş Aktan ile temyiz edilen v.s. vekili Av.Tülin Sandallı, avukat Handan Candan geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi N.Semra Soydaş tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü : -KARAR-Dava, paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda, kullanma ve yararlanma biçiminin tesbiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeli 592 ada 2 parsel sayılı "bahçeli kargir işyeri" niteliğindeki taşınmazın, paylı mülkiyete konu olduğu, davalı Ece dışındaki dava taraflarının taşınmazda paydaş bulundukları, Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, bu işyerindeki 1 nolu bağımsız bölümden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında, mülkiyet uyuşmazlığı yoktur. Çekişme, söz konusu bağımsız bölümün kullanılma ve yararlanma biçiminin ne olması gerektiği noktasındadır. Bilindiği üzere, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda paylı mülkiyet, yasanın 688 ile 700. maddelerinde düzenlenmiş, düzenlemede, genellikle 1926 tarihli önceki yasa hükümleri dikkate alınmış, "Yönetim ve Tasarruf'a" ilişkin bazı konularda açıklık sağlanmış, bu arada 693. madde ile de önceki yasadan farklı bir yasa hükmü getirilmiştir. Sözü edilen maddede aynen "Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir. Uyuşmazlık halinde yararlanma ve kullanma şeklini hakim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir. Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşlara temsilen sağlayabilir" ifadelerine yer verilmiştir. Önceki yasada bu maddeyi tam olarak karşılayan bir hüküm mevcut değildir. Özellikle, hükümet gerekçesinde değinildiği gibi, maddenin ikinci fıkrası ile paydaşlar arasında, paylı malı kullanma ve bu maldan yararlanma şekliyle ilgili olarak ortaya çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde hakimin yetkili olduğu; bu bölünmenin paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyle bölünme biçiminde mümkün olacağı dile getirilmiştir. Maddede hakime tanınan yetki, paylı malın yer itibariyle olduğu kadar, zaman bakımından da bölünebileceği esasına dayandırılmıştır. Yasanın paylı mülkiyete ilişkin hükümleri bütün olarak incelendiğinde, 688. maddeden, 695. maddeye kadar, paylı taşınmazda yönetim, tasarruf, yararlanma, koruma, giderlere katılma ve bu konularda paydaşlarca verilen kararların etkisi düzenlenmiş, bu suretle paydaşların mülkiyet haklarını bir çekişmeye meydan vermeden, uyum ve düzen içerisinde kullanmaları amaçlanmıştır. Böyle bir amacın gerçekleşme olasılığı bulunmayan hallerde, sorunlu paydaş yönünden paydaşlıktan çıkarma (Md. 696, 697), nihayet paylı mülkiyetin sonra ermesi (Md. 698-699) düşünülmüştür. Görüldüğü üzere yasa koyucu, öncelikle, kimi halde devamı zorunlu paylı mülkiyet ilişkisinin ayakta tutulmasına özen göstermiş, paydaşlık ilişkisinin ve paydaşlığın sona erdirilmesini son çare olarak amaçlamıştır. Yasanın bu amacı 693/2. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, mülkiyet çekişmesi ve sorunu olmayan paylı taşınmazlarda, kullanma ve yararlanma biçimi yönünden hakimin müdahale zorunluluğu bulunduğu tartışmasızdır. O halde hakim, paydaşlık ilişkisinin devamında fayda ve zorunluluk olan hallerde, paydaşların sicilden kaynaklanan haklarını ihlal etmeksizin, diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde, somut olayın özelliğini, taşınmazın konumunu, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, tarafların ihtiyaç ve gerçeklerini gözetmek suretiyle paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında ne şekilde bölünebileceğini saptayıp buna göre karar vermek durumundadır. Bunun için de, taşınmaz başında keşif yapılarak, uzman bilirkişilerden açıklanan ölçütleri yansıtan, paylı taşınmazın zaman ve yer olarak bölünme biçimini belirleyen, çeşitli seçenekleri içeren rapor alınması, bunlardan en uygun olanına hükmedilmesi gereklidir. Somut olaya gelince, çekişmeli bağımsız bölüm, taraflar arasında paylı mülkiyet üzere olup, aralarında mülkiyet çekişmesi yoktur. Bunun yanında taşınmaz, tarafların kızlarının ihtiyacı nedeniyle hükmen tahliye edilmiştir. Davacının davadaki isteği de, taşınmazın kullanma ve yararlanma biçiminin hakim tarafından belirlenmesine dairdir. Hal böyle olunca, mahkemece yukarda belirtilen şekilde inceleme ve araştırma yapılıp, soruşturmanın tamamlanması ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 275.000.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.