Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10691 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 10074 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : KARTAL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/10/2011NUMARASI : 2009/298-2011/518Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tüm mirasçılar adına tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan H.A.'ın 213 parsel sayılı taşınmazdaki 201/6226 payını 17.08.2000 tarihinde dava dışı ara malik M.H.'na, M.'in de 22.12.2000 tarihinde murisin ilk evliliğinden olma davalı oğluna satış suretiyle devrettiği, miras bırakanın 07.06.2007 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak davacı eşi ile ilk evliliğinden olma davalı oğlu ile dava dışı kızı Y.A.'ın kaldığı, çekişme konusu taşınmazın imarla 555 ada 5 parsel olduğu ve davalının imar parselinde 188/380 pay sahibi olduğu anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, yargılama sırasında murisin terekesine temsilci olarak M.M. Ö. temsilci tayin edilmiş ve dava tereke temsilcisinin vekili tarafından yürütülmüştür. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide " muris muvazaası " olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını tapuda yaptığı resmi sözleşmede, iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, 818 sayılı Borçlar Kanununun 213. maddesi (01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 237. maddesi) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olguların alınmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; muris ile davalıyı tanıyan ve akit tarihinde arçelik bayi işlettiğini bildiren ara malik M.'in çekişme konusu taşınmazı yatırım amaçlı aldığını beyan ettiği halde, aldığı tarihten yaklaşık 4 ay kadar sonra murisin oğluna aldığı değerden devretmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği, yine tanık olarak dinlenen A.Y.'nın çekişme konusu yerde 2002 yılından 2007 yılına kadar kiracı olarak oturduğunu ve kira parasını murise ödediğini, ev sahibi olarakta onu bildiğini ifade ettiği, öte yandan tanık olarak dinlenen miras bırakanın kızkardeşi N. A.'in de; murisin mal satmaya ve paraya ihtiyacının bulunmadığını, çekişme konusu yeri satacağını hiç kimseye söylemediğini, devriden sonra malvarlığında artışta olmadığını bildirdiği, öte yandan çekişme konusu taşınmazın akit tarihi esas alınarak belirlenen gerçek değeri ile temlik değerleri arasında bariz fark bulunduğu anlaşılmaktadır.Açıklanan olgular yukarıda değinilen ilkeler ışığında değerlendirildiğinde, çekişme konusu taşınmazın ara malik kullanılmak suretiyle mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde devredildiği sonuç ve kanaatine varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Tereke temsilcisi vekilinin temyiz itirazları belirtilen sebeplerleı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.