Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10688 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 9944 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : KAHTA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 20/01/2010NUMARASI : 2006/26-2010/17Yanlar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, tazminat isteğine ilişkindir.Davacılar; 985 parsel sayılı taşınmazın maliki olduklarını, komşu taşınmazlarda faaliyet gösteren davalı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının sürekli gaz yayan manifolusunun çevreyi olumsuz etkilediğini, ham petrol boru hattının su kaynağından geçmesi nedeniyle kurumasına sebep olduğunu ve bu sebeplerle kendilerine ait ağaç ve bahçeden ürün alamadıklarını, aslında taşınmazın kamulaştırılması gerektiğini bildirmek suretiyle, neticeten sözü edilen manifolunun yaydığı gaz nedeniyle maruz kalınan tüm zarar sebebi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 6.000.-TL tazminata karar verilmesi istekli eldeki davayı açmışlardır. Mahkemece; gaz salınımının yasal sınırlar içinde kaldığı, davalının herhangi bir kusurunun bulunmadığı, kusursuz sorumluluğun sözkonusu olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki; TMK'nın 683. maddesi hükmüne göre malik şey üzerinde hukuk düzeninin sınırları içinde kullanma yararlanma ve tasarruf yetkisine sahip olup, her türlü haksız elatmanın önlenmesi dava edilebilir.Davada ileri sürülen olgunun (gaz salınımı nedeni ile oluşan zararın) gerçekliğinin saptanması durumunda taşınmazdan yararlanma unsurunun kısıtlandığının kabulü zorunludur. Öte yandan aynı yasanın 737. maddesi hükmü gereğince herkes işletme faaliyetini sürdürürken komşuları olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.Öte yandan; 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun kirletenin sorumluluğu başlıklı 28. maddesi hükmünde açıkça " Çevreyi kirletenler veya çevreye zarar verenlerin sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın sorumlu oldukları, kirletenin meydene gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre de tazminat sorumluluğunun saklı olduğu " düzenlenmiş olup olup, öğretide bu sorumluluğun gerekli özenin gösterildiğine dair kurtuluş beyyinesine imkan tanımayan ağırlaştırılmış bir sorumluluk olduğu sonucuna varılmıştır.O halde; kusura dayanan bir sorumluluğun koşul olarak kabul edilmesine yasal olanak yoktur.Diğer taraftan, keşif tarihinde çekişme konusu bacada yapılan ölçüm neticesinde emisyon değerlerinin düşük çıktığı ve çekişme konusu alanın davalıya ait bacadan etkilenmesinin sözkonusu olmadığı yönünde çevre mühendisi bilirkişinin görüş bildirmesine karşılık, aynı keşifte görev yapan ziraat mühedisi H. GK'ın, çevre mühendisinin anılan görüşünüde değerlendirmek suretiyle düzenlemiş olduğu 22.11.2006 tarihli raporu ile 16.02.2009 tarihli ek roporunda; bacadan sızan gazın mevsimsel olarak değişiklik göstermesi ve gazların hava ile özgül ağırlıkları dikkate alındığında taşınmazdaki bitkilerin fotosentez ve kemosentez yaptıklarından dolayı üzüm bağında kuruma, meyvelerin tat ve aromalarında değişikliğe ve pazar değerlerinin düşmesine sebep olacağını ve bu sebeplerle davacının zararının bulunduğunu bildirmek suretiyle tazminat hesabı yapmış olması karşısında, çekişmeye konu tesisten salınan gazın limit değerleri altında olsa bile, bitkiler üzerindeki etkisinin değerlendirilmesinin ziraat mühendisinin uzmanlık alanı içerisinde bulunması karşısında raporuna üstünlük tanınması gerekeceği de açıktır. Ne var ki; teknik bilirkişi M.İ.'nun krokisinde sebze, nar ve kavak ekili olarak olarak gösterilen alanın 943 nolu mera parseli olduğunun bildirilmiş olması karşısında, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bu yeri davacıların tasarruf etmeleri hukuken mümkün bulunmamaktadır. O halde davacıların zararlarının tazmini bakımından mülkiyet sınırları ile değerlendirilmesi gerekeceği de tartışmasızdır. Hal böyle olunca; davacıların mülkiyet sınırları dikkate alınarak davacının bu yönde oluşan zararını karşılayacak ve talep edilen miktarı aşmayacak şekilde tazminata karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması ddoğru değildir. Davacı vekilinin belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.