Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10651 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20665 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : TİRE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/11/2012NUMARASI : 2010/745-2012/440Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan A.S.’in çekişme konusu 159 parsel sayılı taşınmazı 21.01.1983 tarihli akitle damadı davalı İsmet’e, ondan 30.11.1983 tarihli akitle 5000/15200 payını ikinci eşi dava dışı H. S.e, ondan yeniden taşınmazın tamamının 10.04.1989 tarihli akitle davalı İsmet’e, ondan da 22.03.2010 tarihli akitle davalı İsmet kızı davalı Semiha’ya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden mirasçılar A. S., Elif Yılmaz ve Himmet Sezer’in davalılar İ.. Ç.. ve H. S. aleyhine çekişmeli taşınmazla ilgili olarak açtıkları tapu iptali ve tescil davası sonucunda Tire Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.1986 tarih, 1985/266, 1986/315 sayılı kararı ile mirasbırakan A. S.in dava konusu 159 parsel sayılı taşınmazı damadı ve ikinci eşi olan davalılara temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu belirlenerek davacıların miras payları oranında davanın kabulüne karar verildiği, anılan kararın derecattan geçmek suretiyle 16.10.1987 tarihinde kesinleştiği, davacı mirasçı M.. Y..’nın da aynı davalılar aleyhine aynı taşınmaz bakımından aynı hukuksal nedene dayalı olarak iptal ve tescil istekli açtığı davanın da Tire Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.06.1988 tarih, 1988/168, 1988/155 sayılı kararı ile 159 parsel sayılı taşınmazın davalılara temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararı ile belirlendiği, eldeki davada davalıların davayı kabul ettikleri gerekçesiyle davacının miras payı oranında davanın kabulüne karar verildiği, anılan kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; maddi anlamda kesin hüküm, yargısal (kazai) kararlara tanınan yasal gerçeklik (hakikat) vasfıdır. Bu vasıf yargısal (kazai) kararların gerçeğe (hakikata) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar. Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıyla da kabul edilmiştir. Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur. Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir. Bu itibarla, tarafları, mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 303. maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik (hakikat) sayıldığından taraflarını bağlar.Somut olaya gelince; gerçekten de davacı aynı taşınmaz hakkında aynı hukuksal nedene dayalı olarak davalı İsmet ile dava dışı H. S.aleyhine iptal ve tescil davası açmış, o davada kabul kararı verilmiş ise de, daha sonra taşınmazın el değiştirdiği, davalı İsmet tarafından kızı davalı Semiha’ya devredildiği, mahkemece, kesin hüküm kabul edilen dava dosyasında davalı Semiha’nın ise taraf olmadığı açıktır.O halde, yukarıda açıklanan ilke olgular doğrultusunda, eldeki davanın tarafları farklı olduğundan Tire Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.06.1988 tarih, 1988/168 esas, 1988/155 karar sayılı kararının bu dava için kesin hüküm oluşturamayacağı kuşkusuzdur. Aksi yöndeki mahkeme kabulünün doğru olduğu söylenemez.Öte yandan; yukarıda açıklandığı şekilde, Tire Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.1986 tarih, 1985/266 esas, 1986/315 karar sayılı kararı ile mirasbırakan A. S.’in çekişme konusu 159 parsel sayılı taşınmazı damadı davalı İsmet ile ikinci eşi H. S.’e temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu derecattan geçmek suretiyle kesinleşen karar ile belirlendiğine göre, anılan bu kararın eldeki dava için güçlü delil oluşturacağı, diğer taraftan, kayıt maliki olan davalı Semiha’nın davalı İsmet’in kızı başka bir deyişle murisin torunu olması nedeniyle, muvazaayı bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olduğu ve TMK'nun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamıyacağı kuşkusuzdur.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde somut olaya uygun düşmeyen gerekçe ile reddine hükmedilmesi doğru değildir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.