MAHKEMESİ : ALAPLI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/01/2014NUMARASI : 2012/56-2014/6Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Davacı, mirasbırakan R.. T..'a ait olan tapusuz taşınmazların kadastroca murisin bağışından sözedilerek 147 ada 12, 151 ada 11, 130 ada 1, 156 ada 83, 145 ada 2, 147 ada 6, 152 ada 14, 106; 146 ada 2 ve 144 ada 26 parseller olarak davalılar adına tespit ve tescil edildiğini, murisin tespit tarihinde yaşlı olup, işlemin iradesine uygun yapılmadığını, bağış senedinin şekil şartlarına uygun olmadığını, muhtar ve azaların senette imzasının bulunmadığını, bağış tarihinde taşınmazların davalılara teslim edilmediğini, ölene kadar muris tarafından kullanıldığını,murisin mal varlığının tamamını mirasçıdan mal kaçırmak amacı ile davalılara aktardığını, saklı payının ihlal edildiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı taktirde tenkise karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında 02.04.2013 tarihinde, 145 ada 2 parsel yönünden davadan feragat etmiştir.Davalılar, davanın Türk Medeni Kanunun 571. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığını, davacının aynı köyde ikamet etmekte olup, tespitten haberdar olduğunu, iddiaların doğru olmadığını, tapusuz taşınmazın bağış senedi ile devrinin geçerli bir işlem olup şekil şartları yönünden bir eksiklik bulunmadığını, murisin fiil ehliyetine haiz olduğunu, bağış tarihinden itibaren taşınmazları kullandıklarını belirterek davanın reddini savurmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların murise ait olup, ölene kadar muris tarafından kullanıldığı, zilyetliğin devrinin gerçekleşmediği, her ne kadar kadastro ile davalılar adına tespit yapılmış ise de, davalıların murisin ölümünden sonra taşınmazları kullandıkları, bu nedenle davalıların zilyetliğinin tereke adına olduğu, tüm mirasçıların tereke üzerinde elbirliği halinde malik bulundukları, 145 ada 2 parsel bakımından davadan feragat edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; 147 ada 12, 151 ada 11, 130 ada 1, 156 ada 83, 147 ada 6, 152 ada 14, 106; 146 ada 2 ve 144 ada 26 parsel sayılı taşınmazların 05.02.2006 tarihinde yapılan kadastroca senetsiz olan yerlerden iken murisin 22.06.2005 tarihli senet ile torunları davalılara bağışladığı ve zilyetliğini devrettiğinden bahisle 1/2'şer paylı olarak davalılar H.. T.. ile Ş.. T.. adına tespitinin yapıldığı, tespitin 27.06.2008 tarihinde kesinleştiği, anlaşılmaktadır.İddianın ileri sürüş biçimi ve özellikle dava dilekçesi içeriğinden davanın muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkin olduğu açıktır.Bilindiği ve 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında düzenlendiği üzere " Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde; saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar, görünürdeki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler. İçtihadı Birleştirme Kararının tapusuz taşınmazlar bakımından uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Öte yandan; mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17). Mirasbırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 1.1.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. (TMK m.565) Miras bırakanın TMK'nin 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK'nin 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK'nin 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir. Somut olayda, mahkemece, davalıların hak düşürücü süre ve zaman aşımı itirazlarının olmadığı kabul edilmiş ise de, davalıların cevap dilekçesinde hak düşürücü süre savunmasında bulundukları açık olup, davalıların tenkis isteği ve hak düşürücü süre geçtikten sonra davanın açıldığı savunması bakımından yukarıda açıklanan ilke ve olgulara uygun bir inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiği kuşkusuzdur.Hal böyle olunca; öncelikle tapu iptali-tescil isteğinin reddedilmesi, tenkis isteği bakımından davalıların hak düşürücü süre bakımından yaptıkları itirazın değerlendirilmesi, davanın süresinde açıldığı kanaatine varılırsa yukarıda değinilen ilke ve olgulara uygun tenkis isteği yönünden gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davalıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.