Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 10503 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21574 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/07/2013NUMARASI : 2011/410-2013/438Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakanı Rıfat'ın kayden maliki olduğu 8 parsel 8 nolu bağımsız bölümü mirastan mal kaçırmak amacıyla tek erkek çocuğu olan davalı Özgen'e onun da diğer mirasçı olmayan davalı İmren'e satış yapmak suretiyle devrettiğini, işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalı İmren, taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını, iyiniyetli olduğunu; davalı Özgen ise mirasbırakandan 1998 yılında bedeli ile satın aldığı taşınmazı bedeli karşılığında davalıya sattığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalı Özgen'e muvazaalı olarak temlik edildiği, davalı İmren'e yapılan temlikte muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Rıfat'ın 21.04.1998 tarihli satış akdi ile 8 parsel 8 nolu bağımsız bölümü davalı Özgen'e devrettiği, onun da 24.12.2009 tarihinde davalı İmren'e satış yolu ile temlik ettiği, taşınmaza halen davalı İmren'in malik olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3.kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür. Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarihli l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olayda, mirasbırakan tarafından davalı Özgen'e yapılan temlikin muvazaalı olduğu açık olup bu husus Mahkemenin de kabulündedir. Davalıların ibraz ettikleri kira sözleşmesi adi yazılı şekilde düzenlenmiş olup, her zaman düzenlenmesi mümkündür. Davalı Özgen'in eşinin hesabına yatırılan paranın kimin tarafından yatırıldığı hususunda yeterli araştırma yapılmadığı gibi davalıların el ve işbirliği içerisinde olup olmadıkları kayıt maliki davalının kötü niyetli olup olmadığı yeterince araştırılmamıştır.Hal böyle olunca; davalı İmren tarafından davalı Özgen'e ödeme yapılıp yapılmadığının davalı İmren'in iyiniyetli olup olmadığının araştırılmadan noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.