Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10484 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 9889 - Esas Yıl 2013





AHKEMESİ : DADAY(KAPATILAN) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/04/2012NUMARASI : 2007/18-2012/17Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı D.. T.K. tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimiraporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldüDava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların kayden paydaş olduğu 415 parsel sayılı taşınmazın bir kısmında davalı köy tüzel kişiliğininin, 29.09.2004 tarihli köy kararına istinaden camii yapımına başladığı, davacının, camii yapımına muvaffakatı olmadığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı, bozmadan sonra tüm paydaşların davaya dahil edildiği, diğer taraftan davalı köy tüzel kişiliğinin Kastamonu Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/972 E., 2013/180 K. sayılı dosyasında dava konusu taşınmaz hakkında ortaklığın giderilmesi davası açtığı, dava sonucunda taşınmazın açık artırma usulüyle satışına karar verildiği ve kararın temyiz edilmeksizin 30.04.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.'nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terkedildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi Medeni Kanunun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.Somut olayda ise; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yeterli araştırmanın yapıldığı söylenemez.Hal böyle olunca mahkemece özel parselasyon ya da fiili kullanma biçiminin olayda gerçekleşip gerçekleşmediği, her paydaşın payına özgülenen bir durumun bulunup bulunmadığının belirlenmesi, aksi durumda uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi bu kapsamda davacıların kullandıkları ya da kullanabilecekleri bir yer olup olmadığının açıkça saptanması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.